SİTE SAYFALARI
ANA SAYFA
SINIF OYUNLARI
ÇOCUK OYUNLARI
EĞİTİCİ OYUNLAR
4 İŞLEM OYUNLARI
EĞİTİM DÖKÜMANLARI
CANLI SATRANÇ OYNA
ZİYARETÇİ DEFTERİ
EĞİTSEL OYUNLAR
HALK OYUNLARI
ONLİNE TESTLER 1
ONLİNE TESTLER 2
ONLİNE TESTLER 3
TV RADYO MÜZİK
FAYDALI LİNKLER
FAYDALI BİLGİLER
ÇOCUK ŞARKILARI
OKUL ŞARKILARI
TGRT BELGESEL
İSLAM İLMİHALİ
HADİSLER - SÖZLER
TEMEL DİNİ BİLGİLER
ONLİNE KUR'AN DİNLE 1
KUR'AN-I KERİM MEALİ
NAMAZ KILMAYANLAR
KUR'AN MUCİZELERİ
NAMAZ VAKİTLERİ
ESMA-ÜL HÜSNA
ANİMASYONLAR
ETKİNLİKLER 1-5
DİLBİLGİSİ - İMLA
ÖĞRETMENLER İÇİN
İNGİLİZCE SINAVLAR
COĞRAFİ BÖLGELERİMİZ
İNGİLİZCE ŞARKILAR
SUNULAR VİDEOLAR
SAĞLIK İLKYARDIM
TRAFİK DEPREM
SESLİ MASALLAR
=> SOSYAL ZENGİNLİKLERİMİZ
=> BİLGELİK HİKAYELERİ
=> EĞİTİCİ ÖYKÜLER
=> GÖRÜNTÜLÜ MASALLAR
=> OSMAN GAZİ'YE ÖĞÜTLER
=> İSLAMİ HİKAYELER 2
=> HİKAYELER - MASALLAR 1
=> HİKAYELER - MASALLAR 2
=> HİKAYELER - MASALLAR 3
=> HİKAYELER - MASALLAR 4
=> HİKAYELER - MASALLAR 5
=> HİKAYELER - MASALLAR 6
=> HİKAYELER - MASALLAR 7
=> HİKAYELER - MASALLAR 8
=> HİKAYELER - MASALLAR 9
=> HİKAYELER - MASALLAR 10
=> HİKAYELER MASALLAR 11
=> GÜMÜŞ GÖZLÜ DEV
=> KELOĞLAN VE SİHİRLİ TAS
=> HERKES ASLINA ÇEKER
=> MAVİ FENER
=> AMAN BENİ ACELE ÇİNE GÖNDER
=> BAŞINI VERMEYEN ŞEHİT
BİLGİ DAMLALARI
LOZAN ANTLAŞMASI
KOMİK BİLMECELER
BELİRLİ GÜNLER
100 TEMEL ESER
SINIFIM-OYUNLAR
TRAFİK İŞARETLERİ
OKULUM KIZILCASÖĞÜT
DERS SİMİLASYONLARI
KARNE GÖRÜŞLERİ
PRATİK BİLGİLER
ÇİZGİ FİLM TV
BİLİM ADAMLARI
FLASH UYGULAMALAR
SAAT GÜNÜN SÖZÜ
FİLM SAHNELERİ
HİKAYELER - MASALLAR 7

KIRMIZI ARABA

Arkadaşım Gayle dört yıldan bu yana kansere karşı 
yaşam mücadelesi veriyordu.

Diğer arkadaşlarımla birlikte onu ziyarete gittiğim bir gün çocukluk düşlerimizden söz ediyorduk. Gayle başını pencereye doğru çevirdi. Gözleri çok uzaklarda, sesi sitem dolu “Ben, kumandalı, kırmızı bir oyuncak arabamın olmasını isterdim hep, ama doğum günümde ne istediğimi söylersem; dileğimin gerçekleşmeyeceği korkusuyla hiç kimseye söyleyememiştim bunu. Bu nedenle de asla radyolu, 
kırmızı bir oyuncak arabam olmadı.” dedi.

Gayle’i ziyaretimden bir kaç gün sonraydı. Çok sevdiğim 
dondurmayı almak için sırada beklerken birden dondurmacının vitrinindeki kırmızı oyuncak arabayı gördüm.

Yanına da bir not iliştirilmişti: "Dondurmanızı alırken vereceğimiz kuponu doldurmayı unutmayın, belki de çekiliş sonunda 
bu kumandalı araba sizin olabilir."

Hemen Gayle’in sözleri geldi aklıma. Bir kaç hafta boyunca sürekli dondurma alıp , verdikleri kuponları doldurdum. Hiç bir çekilişte de kazanamadım. Bu kırmızı arabayı mutlaka Gayle’e almalıydım.

Dördüncü haftanın sonunda artık çekilişte
kazanmaktan ümidimi yitirmiştim.

Dükkan sahibi ile konuşarak bana bu arabalardan
bir tanesini satmalarını rica ettim.

Dükkan sahibi dört haftadır hergün dondurma alıp, kuponları doldurduktan sonra büyük bir heyecanla çekiliş sonuçlarına 
baktığımın gözünden kaçmadığını söyledi.

Ardından da gözlerimin içine bakarak:
"Söyler misiniz, neden bu kadar çok istiyorsunuz
bu arabayı? "diye sordu.

Gözlerimden süzülen yaşlara aldırmadan ona arkadaşımdan 
söz ettim. Çok etkilenmişti. "İstediğiniz oyuncak arabayı 
verdiğiniz adrese göndereceğim" dedi. Yazdığım çeki masanın 
üstüne bırakarak , büyük bir mutlulukla evime geldim.

Ertesi günü Gayle’i ziyarete gittiğimde gözleri ışıl ışıldı. 
Elindeki kırmızı oyuncak arabayı göstererek küçük bir çocuk heyecanıyla: "Bak" dedi. "Bunca yıl bekledim ama nihayet 
dileğim gerçekleşti, hem de tam istediğim gibi !"

Ertesi günü postacı bir zarf uzattı elime. 
Açıp okumaya başladım: 

"Sevgili Bonnie, annem ve babam da kanserdi ve ikisinide, 
altı ay gibi kısa bir sürede kaybettim. İkisi içinde çok çabaladım 
ama doğrusu dostlarımın sevgisi ve cömertliği olmasaydı hiç
bir şey yapamazdım. Gerçek dostlarım olduğu için kendimi hep 
şanslı hissettim. Gayle’de senin gibi bir dostu olduğu için 
çok şanslı. En iyi dileklerimle. Norma"

Dondurma dükkanının sahibiydi mektubu yazan.
Benim masasına bıraktığım çek de zarfın içindeydi.

Bonita L. Anticola
Çeviren : Nuray Bartoschek

KISSA'DAN HİSSE

Sultan Murad Han o gün bir hoş"tur. Telaşeli görünür.
Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer.
Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. 
Veziriazam Siyavuş Paşa sorar: 
- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var? 
-- Akşam garip bir rüya gördüm. 
- Hayırdır inşallah?.. 
-- Hayır mı şer mi öğreneceğiz. 
- Nasıl yani? 
-- Hazırlan, dışarı çıkıyoruz. 
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki,
padişah hâlâ gördügü rüyanın tesirindedir ve 
gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt'a 
çıkar, döner Vefa'ya, Zeyrek'ten aşağılara sallanır. 
Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir
dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan 
bir ceset gözlerine batar, sorarlar;
-- Kimdir bu? 
Ahali: - Aman hocam hiç bulaşma, derler. 
Ayyaşın meyhusun biri işte!.. 
-- Nerden biliyorsunuz? 
- Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık 
komşumuz... Bir başkası tafsilata girer; 
- Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkârdır. 
Azaplar çarşısı'nda çalışır. Nalının hasını yapar... 
Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem 
şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli 
kadın varsa takar peşine.. Hele yaşlının biri çok öfkelidir. 
- isterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir 
cemaatte gören olmuş mu?.. Hasılı, mahalleli döner ardını 
gider. Bizim tedbili kiyafet mollalar kalırlar mı ortada!.. 
Tam vezir de toparlanıyordur ki, padişah keser yolunu : 
-- Nereye? 
- Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
-- Millet bu, çeker gider. Kimseye bir sey diyemem... 
Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebamızdır. 
Defini tamamlamak gerek. 
- İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden. 
-- Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha. 
- Peki ne yapmamı emir buyurursunuz? 
-- Mollalığa devam... Naaşı kaldırmalıyız en azından.
- Aman efendim, nasıl kaldırırız? 
-- Basbayağı kaldırırız işte. 
- Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanması,
paklanması var. Tekfini, telkini... 
-- Merak etme ben beceririm. 
Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.
- Şurada bir mahalle mescidi var ama...
-- Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin? 
- Ne bileyim, Ayasofya'dan, Süleymaniye'den, 
en azından Fatih Camii'nden... 
-- Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çoktur. 
Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii'ni iyi dedin.
Hadi yüklenelim... Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola 
koşturur, kefen tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur
ocağa... Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki, naaş;
ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur, aydınlanır alnında.
Yüzü sâkilere benzemez. Hem manâlı bir tebessüm okunur 
dudaklarında. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, 
vezirin de keza... Mechul nalıncıyı kefenler, tabutlar,
musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine bir hayli 
vardır daha... Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır. 
- Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba... 
-- Nasıl yani?.. 
- Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik 
cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?..
-- Doğru, öyle ya, neyse... Sen başını bekle, ben mahalleyi
dolanıp geleyim. Vezir, cüzüne, tesbihine döner, padişah 
garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim 
sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur. 
Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi
metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.
- Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun. 
Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar...
Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki.
Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından...
- Biliyor musun oğlum? Diye dertli dertli söylenir... 
Bizim efendi bir âlemdi, vesselam... Akşamlara kadar 
nalın yapar... Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin; 
elindekini avucundakini verir 
satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya!..
-- Niye? 
- Ümmeti Muhammed içmesin diye... 
-- Hayret... 
- Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi. 
Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi. 
Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek... O çeker gider, ben 
menkîbeler anlatırdım onlara... Mızraklı ilmihal. 
Hucceti islam okurdum... 
-- Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki... 
- Milletin ne sandığı umrunda değildi. Hoş, o hep
uzak mescidlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında 
durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabe'yi görmeli...
-- Öyle imam kaç tane kaldı şimdi? 
- işte bu yüzden Nişancı'ya, Sofular'a uzanırdı ya... 
Hatta bir gün; Bakasın efendi, dedim. Sen böyle 
böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek.
inan cenazen kalacak ortada... 
-- Doğru, öyle ya?.. 
- Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını
kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. iş mezarla
bitiyor mu, dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın? 
-- Peki o ne dedi? 
- Önce uzun uzun güldü, sonra; 
- Allah büyüktür hatun, dedi. Hem padişahın işi ne?

KORKMAK

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için,sevmekten korkuyor.Sevilmekten korkuyor,kendisini sevilmeye layık görmediği için.Düşünmekten korkuyor sorumluluk getireceği için. Konuşmaktan korkuyor,eleştirilmekten korktuğu için.Duygularını ifade etmekten korkuyor,reddedilmekten korktuğu için. Yaşlanmaktan korkuyor,gençliğin kıymetini bilmediği için. Unutulmaktan korkuyor,dünyaya iyi birşey vermediği için.Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için..

   W.SHAKESPEARE

KURABİYE HIRSIZI

Bir gece kadının biri bekliyordu havaalanında, 
Daha epeyce zaman vardı, uçağın kalkmasına. 
Havaalanındaki dükkandan bir kitap ve bir paket 
kurabiye alıp, buldu kendisine oturacak bir yer. 

Kendisini kitabına öyle kaptırmıştı ki, yine de 
Yanında oturan adamın olabildiğince cüretkar bir şekilde 
Aralarında duran paketten birer birer kurabiye 
Aldığını gördü, ne kadar görmezden gelse de. 

Bir taraftan kitabını okuyup, bir taraftan kurabiyesini yerken, 
Gözü saatteydi, "kurabiye hırsızı"yavaş yavaş 
Tüketirken kurabiyelerini. 
Kulağı saatin tik tak larındaydı ama yine de 
engelleyemiyordu tik tak lar sinirlenmesini. 
Düşünüyordu kendi kendine, "Kibar bir insan olmasaydım, 
Morartırdım şu adamın gözlerini!"

Her kurabiyeye uzandığında, adam da uzatıyordu elini.
Sonunda pakette tek bir kurabiye kalınca 
"Bakalım şimdi ne yapacak?" dedi kendi kendine. 
Adam, yüzünde asabi bir gülümsemeyle 
Uzandı son kurabiyeye ve böldü kurabiyeyi ikiye. 
Yarısını kurabiyenin atarken ağzına, verdi diğer yarıyı kadına. 

Kadın kapar gibi aldı kurabiyeyi adamın elinden ve
"Aman Tanrım, ne cüretkar ve ne kaba bir adam, 
Üstelik bir teşekkür bile etmiyor!"
Anımsamıyordu bu kadar sinirlendiğini hayatında, 

Uçağının kalkacağı anons edilince bir iç çekti rahatlamayla. 
Topladı eşyalarını ve yürüdü çıkış kapısına, 
Dönüp bakmadı bile "kurabiye hırsızı" na. 
Uçağa bindi ve oturdu rahat koltuğuna, 
Sonra uzandı, bitmek üzere olan kitabına. 

Çantasına elini uzatınca, gözleri açıldı şaşkınlıkla. 
Duruyordu gözlerinin önünde bir paket kurabiye! 
Çaresizlik içinde inledi, "Bunlar benim kurabiyelerimse eğer; 
Ötekiler de onundu ve paylaştı benimle her bir kurabiyesini!"
Özür dilemek için çok geç kaldığını anladı üzüntüyle, 
Kaba ve cüretkar olan,"kurabiye hırsızı"kendisiydi işte.

Valerie COX

VARIM !

Saatlerdir bilgisayarın başında oturuyordu, hala beklediği mail 
gelmemişti. Silkindi. Kaç saat olmuştu bilgisayar başına oturalı?
Oooo! İki saatten fazla olmuş, koskoca iki saat? Arkadaşları 
yemeğe davet etmişti, Sinan sinemaya, oda arkadaşları ise fal 
partisine.. Hiçbirini kabul etmemişti. Şimdi bu ücra internet 
cafede gelecek o maili bekliyordu. Daha ne kadar sürecekti? 
Kimbilir belki, bugün hesabına bile girmemişti, girmeyecekti? 
Girse bile yazacağı daha önemli insanlar vardı belki... Belki de 
onun ona önem verdiği gibi o, ona önem vermiyordu? Yok canım! 
O da en az Sevgi kadar değer veriyordu Sevgi'ye, yazdığı her 
mesajın karşılığı ertesi güne geliyor, hadi ertesi gün olmadı 
birkaç gün içinde gecikmenin özürünü de içeren mail hesabında 
bekliyordu Sevgi'yi. Aylar olmuştu yazışmaya başlayalı,
bir kez bile aksamamıştı mailler. Ta ki, bu haftaya kadar.
Hafta başından beri tek bir satır gelmemişti ondan. Tuhaf! 
Oysa kendisi yazacak bir şey bulamasa - ki, bu da ayda yılda 
bir olurdu- forward edilmis mesajlar gönderirdi, güzel sözler, 
fıkralar ya da ufacık bir e-kart. Üçüncü gün dayanamamış,
onu merak ettiğini söylediği bir mail göndermişti: Heeeey,
öldün mü kaldın mı? Haber verseneeeee! diye şakalaşmıştı
üstelik. Ses seda yoktu yine karşı tarafta, beşinci gün 
iyiden iyiye meraklanır olmuştu, hatta bir sapığın onun
hesabına girip gelen mesajları ondan önce okuyup sildiğini
bile düşünmüştü. İyisi mi oturup bütün gün bekleyecekti
bilgisayar başında, hem içinde de bir şüphe kalmayacaktı
böylece. Bugün sekizinci gün de bitmişti. Yine en ufak bir yazı
bile gelmemişti. Unuttu beni diye geçirdi içinden. "Tabii, ne
bekliyordun ki!" diye kızdı kendi kendine. Alay etti bir süre bu 
çocukluğuyla. Hiç görmediği, sadece yazılarıyla, şiirleriyle
tanıdığı biriydi karşıdaki ve hep öyle uzakta öyle bilinmez 
kalacaktı. Ne bekliyordu ki? Kendisi de bilmiyordu. Hayalinde
bu yazıları yazan kişiyi bir türlü canlandıramıyordu. Ne zaman
gözlerini kapasa sadece bir çift el görüyordu, klavyenin tuşlarına
dokunan güzel parmaklar... Bu elin kime ait olduğunu görmeye 
çalışıyor, didiniyor ama hayali bir anda dağılan sis gibi yok 
oluyordu. Ertesi gün soluğu yine bilgisayar başında aldı. Bekledi,
bekledi. Birkaç arkadaşından gelen mailleri yanıtladı hemencecik. 
Aslında böyle beklemek fena da olmuyordu hani. Zaten tatildeydi
yapacak başka bir işi yoktu, arkadaşlarından çoğu eve dönmüştü
kalanlar ise onu çağırsa da o pek istemiyordu. Bu düşüncelere 
dalmışken yeni bir mesaj geldi. Hayret adres pek yabancıydi ona.
Biraz tereddüt ettikten sonra yüreği korku içinde açtı. Mail,
"merhaba ben Akın'en yakın arkadaşıyım. Kendisini trafik kazasında
kaybettik, telefon defterinin arasında sizin mail adresinizi bulduk ve
haber vermeyi uygun gördük. Başımız sağolsun" diyor ve devam 
ediyordu ama mailin devamı onu ilgilendirmiyordu artık.Okuyacağını
okumuştu zaten. Kaçıncı ölüm haberiydi bu, bu kaçıncı değer verdiği
insandı yitip giden? Bazen bütün uğursuzluğun kendinde olduğunu
düşünüyordu. Sonra saçma geliyordu düşündükleri, ama ne 
farkederdi ki, işte cok sevdiği, her gün yazdıklarıyla onun gününe 
renk katan o kişi artık yoktu. Kötü bir şaka olamaz mıydı? 
Ne yapacaktı şimdi? Beklediği mail gelmiş miydi? Ne yani
kalkıp gidecek ve bir daha gelmeyecek miydi? Bir daha o güzel 
mesajlari hiç göremeyecek bir daha o elleri hayal edememenin
üzüntüsüyle doğruldu. "Cebinden size henüz yollamadığı, 
yollamak için doğum gününüzü beklediği bir şiir bulduk. 
Tıpkı sahibine ulaşmamış bir mektup gibi 
duruyordu oracıkta. Aşağıda onun sizin
için yazdığı son şiiri bulacaksınız.

VAR MISIN ?
Biliyorum şaşıracaksın 
Son sözler gibi gelecek kulağına 
Yoo yanılmıyorsun.
Son sözler bunlar. 
Bu uzaklığı kaldırmak için ortadan 
Sadece bir ufacık his'tik, sen bana ben sana 
İki satır lâf, iki mısralık şiirdik
Bir gülücüktük 
Bir soru isareti 
Oysa daha fazlasını istemek bencillik mi? 
Anla artık! 
Sözler var ama satırlar yetersiz 
Düşünceler var ama sayfalar yetersiz. 
Duygular var ama mısralar yetersiz. 
Anla artık biliyorum bir sen var, bir de ben 
Uzak uzak yerlerde ayrı ayrı şehirlerde. 
Ama desem ki, sana: 
Biz demeye var mısın? 
Desem ki, ne sen olsun, ne de ben. 
Bir biz olalım. 
Var mısın ?

Akın Yıldız 

Şaşırmıştı, istemezdi etraftakilerin gözü önünde ağlasın.
Hiç adeti değildi ne de olsa. Oysa Akın hep nasıl hissediyorsan 
öyle ol başkalarını boşver derdi. İşte her zamanki gibi yine 
dinlemişti onun sözünü. Demek o da aynı şeyleri hissetmiş, 
o da artık bu uzakığı kaldırmak istemişti. Doğumgünü geçmişti,
hem de yine bilgisayar başında. Yeni bir yaşa daha girmişti işte, 
yepyeni bir yaş, yepyeni umutlar, acılar, mutluluklar. Her yaş 
olgunlaştırırmış biraz daha insanı, belki de en çok bu yaşa 
girdiğinde olgunlaştığını anlayacaktı yıllar sonra 
arkasına dönüp baktığında kimbilir... Akın! Kahretsin, seni 
şimdiden özledim diyerek hıçkırıklara gömüldü. Neden sonra
eli yanıta gitti. Akın'a geç kalmış bir yanıttı bu.
Sadece tek bir sözcük yazdı :
VARIM !


Alev Demir
03.08.2000
Sevgi Bahçesinin ödüllü yarışmasında birinciliği alan yazı.

..........................................................................................................................................................................................................
 

YÜKSEL UĞURLUOĞLU 03.10.2012
Açılır Menü

Google




Konu Anlatımları

Yazılı Soruları 4-8

HTML KODLARI

DİNİ BİLGİLER





İl İl Türkiye'miz

Matematik Testler

Rüya Tabirleri





OKUL ŞARKILARI

DUYURULAR - LİNKLER
Sayın ziyaretçiler
telif hakkı olan dosyaları lütfen sitemizin ziyaretçi defterine yazınız,dosyalar en kısa sürede siteden kaldırılacaktır.
Şarkıların yasal hak sahipleri talep ettikleri halde, sitesinde bulunan kendilerine ait parçalar derhal yayından kaldırılacaktır..
Linkler
Kızılcasöğüt İlkokulu
Kızılcasöğüt Ortaokulu
Said Alpsoy - Seçimler
3.Dünya Savaşı
Ziyaretçi Defteri
Okul Şarkıları
İlginç Bilgiler
İstiklal Marşı
Saygı Duruşu & İst. Marşı
TGRT FM YAYIN ARŞİVİ

TGRT BELGESEL & TV
HZ.MUHAMMED (SAV)......
ÇİVRİL'İN HAVA DURUMU
RESİMLERİM........ BORSA

BİLGİ YARIŞMASI 1......2..
ÇOCUKLAR İÇİN EĞLENCE.
MÜZİKSİZ İLAHİLER .........
TGRT FM DİNLE
...........................................................
Bugün 244 ziyaretçi (299 klik) burdaydı !

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol