Kuşkuya düştüklerinde soruları nasıl soracaklarını düşünürler.
Öfkelendiklerinde, sorunları düşünürler.
Kazancı gördüklerinde, adaleti düşünürler.
GÜNEŞİ ELİYLE KAPAMAK
Bir zamanlar, bir alimin yanında gençler kitap okuyor, ilim tahsil ediyorlardı.Bir gün gençlerden birisi alimin yanına geldi ve "Efendim, ilim tahsilime artık devam edemeyeceğim" dedi."Küçücük bir evde, kardeşlerimle ve annem babamla birlikte yaşıyorum. İlim öğrenmek için yoğunlaşmak ve dikkatini toplamak gerekiyor, ama benim şartlarım buna hiç de uygun değil." Alim , önce hiçbir şey demedi; sonra eliyle gökyüzündeki güneşi işaret ederek eliyle yüzünü kapatmasını istedi. Genç talebe, denileni yaptı ve eliyle yüzünü örttü. Alim, daha sonra şöyle dedi: "Ellerin küçük; ama kocaman güneşin enerjisini, ışığını ve haşmetini örtmeye yetiyor da artıyor. Aynen bunun gibi , hayatında karşılaştığın ufak tefek sorunlarda seni manevi yolculuğunda ilerlemekten alıkoyuyor. Nasıl elin , güneş ışığının sana ulaşmasını engelliyorsa, yeterli azmi göstermeyişin de içindeki ışığın parlamasını engelliyor. O halde gayretsizliğinin ve çaresizliğin için başkalarını suçlama ve bahaneler arama."
DENEYİM
Altmışlık ünlü ressam, bir lokantaya girer. Gerçi cebinde parası yoktur, ama aldırmaz.Lokantacıya yapacağı portresi karşılığında yemek yemek istediğini söyler. Güzelce karnını doyurur Sonra bir çırpıda lokantacının portresini çizerek masaya bırakır. Kalkarken adam gelir, resme bakar, beğenir."Güzel, ama" der lokantacı, "on dakikada yaptınız bunu. Oysa bir saattir yemek yiyorsunuz." Ressam, "On dakika değil, 60 yıl ve on dakika" diye karşılık verir.
AZİM Japon çocuğun tek hayali vardı. Çok ünlü bir karateci olmaktı fakat ailesi izin vermedi.Bir gün talihsiz bir kaza sonucu çocuk sol kolunu kaybetti. Ailesi çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce, ona bir karate hocası tuttu. Hoca ilk dersinde çocuğa karşısındakini sağ koluyla tutup üstünden savurmayı gösterdi. Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün derslerde hep aynı hareketi yapıyorlardı. Çocuk bir gün hocasına, "Hocam ben çok sıkıldım, artık başka hareketlere geçsek" dedi.Hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en hızlı yapan kişi olmadıkça bitirmeyeceğini söyledi.Çocuk o kadar hızlanmıştı ki, hocasını bil göz açıp kapayıncaya kadar yerden yere vuruyordu.Bir gün hocası elinde bir kağıtla geldi. Kağıtta çocuğun gençler karate şampiyonasına katılabileceği yazıyordu. Çocuk çok şaşırdı.Ertesi gün salonda ilk rakibinin karşısında çıkacakken hocasına sordu."Hocam bu iş nasıl olur?Ben sadece tek hareket biliyorum, kesin kaybederim."Hocası ise, "Sen sadece hareketi yap" cevabını verdi. Çocuk ringe çıktı ve hareketiyle rakibini eledi.Hatta tek hareketle finale kadar çıktı.Finalde karşısında kendisinin iki katı birisi vardı.Önce çok korktu, ama gene bildiği hareketi yaparak son rakibini deyendi ve şampiyon oldu. Sevinçle hocasına koştu ve sordu: "Hocam nasıl olur anlamıyorum.Sadece bir hareket biliyorum ve şampiyon oldum."Hocası çocuğa bakyı ve cevap verdi: "Senin yaptığın hareket, karatedeki en zor hareketlerden biridir, ve tek savunması vardır: o da, rakibin sol kolunu tutmak."
DÜNYAYI DÜZELTMEK İÇİN
Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra, Pazar sabahı kalktığında keyifle eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını hayal etmeye başladı. Tam bunları düşünürken, oğlu koşarak geldi ve parka ne zaman gideceklerini sordu. Baba, oğluna söz vermişti; bu hafta sonu parka götürecekti onu; ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu.
Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritası küçük parçalara ayırdı ve oğluna uzattı:
“Eğer bu haritayı düzelte bilirsen, seni parka götüreceğim!” dedi. Sonra düşündü:
“Oh be, kurtuldum! En iyi coğrafya profesörünü bile getirsen, bu haritayı akşama kadar düzeltemez!” Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi:
“babacığım, haritayı düzelttim. Artık parka gidebiliriz!” dedi. Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hayretler içindeydi ve oğluna bunu nasıl yaptığını sordu çocuk şu hikmetli açıklamayı yaptı:
“Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti!”
ÇİVİ VE SABIR HİKÂYESİ
Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. Arkadaşlarınla tartışıp, kavga ettiğin her zaman, bu tahtaya bir çivi çak demiş. Genç ilk gün tahtaya 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendini kontrol etmeye çalışmış ve geçen her gün daha az çivi çakmış.
Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahtanın önüne götürmüş. Gence, “Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahtadan bir çivi çıkar” demiş.
Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki çakılan her çivi çıkarılmış. Babası ona, “Aferin, iyi davrandın; Ama bu tahtaya dikkatli bak çok delik var. Artık geçmişteki gibi düzgün olmayacak” demiş.
Arkadaşlarla tartışılıp kavga edildiği zaman kötü sözler söylenilir. Her kötü söz bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğin söyleyebilirsin; ama bu delik aynen kalacak, kapanmayacak. Bir arkadaş, ender bulunan bir mücevher gibidir, seni güldürür, yüreklendirir, ihtiyaç duyduğunda sana yardımcı olur, seni dinler ve sana yüreğini açar.
KAVANOZDAKİ TAŞLAR
Zamanın iyi ve üretken kullanımı konusunda zaman zaman kurslar düzenleniyor
İşte bu kurslardan birinde, zaman kullanma uzmanı öğretmen, çoğu hızlı mesleklerden çalışan öğrencilerine, “Haydi, küçük bir deney yapalım” demiş. Masanın üzerine kocaman bir kavanoz koymuş. Sonra bir torbadan irice kaya parçaları çıkarmış ve dikkatle üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirmiş. Kavanozda taş parçası için yer kalmayınca sormuş:
“Demek doldu ha!” demiş hoca. Hemen eğilip bir kova küçük çakıl taşı çıkartmış, kavanozun tepesine dökmüş. Kavanozu eline alıp sallamış, küçük parçalar büyük taşların sağına soluna yerleşmişler. Yeniden sormuş öğrencilerine:
“Kavanoz doldu mu?”
İşin sanıldığı kadar basit olmadığını sezmiş olan öğrenciler, “hayır, tamda dolmuş sayılmaz demişler.”
“Aferin!”demiş, zaman kullanım hocası. Masanın altından bu kez bir kova dolusu kum çıkartmış. Kumu kaya parçaları ve küçük taşların arasındaki bölgeler tümüyle doluncaya kadar dökmüş. Ve sormuş yeniden:
“Kavanoz doldu mu?”
“Hayır, dolmadı!” diye bağırmış öğrenciler.
Yine, “Aferin!”demiş hoca. Bir sürahi su çıkarıp kavanozun içine dökmeye başlamış. Sormuş sonra:
“Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkardınız?”
Atılgan bir öğrenci hemen atılmış:
“Şu dersi çıkarttık. Günlük iş programınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni işler için zaman bulabilirsiniz.”
“O da doğru ama” demiş zaman kullanma hocası;”çıkartılması gereken asıl ders şu: Eğer büyük taş parçalarını baştan kavanoza koymazsanız daha sonra asla koyamazsınız.”
Ve ardından herklesin kendi kendine sorması gereken soruyu sormuş:
“Hayattaki büyük taş parçaları hangileri? Onları ilk iş olarak kavanoza koyuyor musunuz? Yoksa kavanozu kumlarla ve suyla doldurup büyük parçaları dışarıda mı bırakıyorsunuz?”