BAŞLIKLAR
YARALANMALARDA İLKYARDIM
İLKYARDIM NEDİR?
İlkyardım nedir? Böyle bir soru yönelttiğimde herhalde birçoğunuz “ne kadar anlamsız bir soru bu” diye düşünecektir. Çünkü adı üstünde, bir sorun çıktığında yapılacak ilk yardımı ifade etmektedir. Haklısınız. Ancak bir şeyin farkında mısınız? Kaçımız bir sorun oluştuğunda bu ilk yardımı yapabiliyoruz, ya da ne kadar doğru yapabiliyoruz? Hepimiz iyi kötü bir yardım yapılması gerektiğini okuduk ya da duyduk ama yapmaya gelince orada dona kalıyoruz, neden acaba?
İlkyardımın yazılışı konusunda bir fikir birliği olmasa da TDK(Türk Dil Kurumu) İLK YARDIM şeklinde yazılmasını önerirken ben buna karşı çıkıp İLKYARDIM olması gerektiğine inanıyorum. Çünkü ayrı yazıldığında birçok alanda (mesela araba yolda kaldığında yapılacak yardım gibi) ilk yardımı ifade ederken, birleşik yazıldığında sağlık alanında kullandığımız bir kavramı ifade etmesi açısından ayrı bir önemi olacaktır diye düşünüyorum.
İlkyardımın genel bir tanımını yaparak konuya giriş yapmak istiyorum.
Ani olarak hastalanan veya yaralanan kimseye anında, olay yerinde ve çevre imkânlarından yararlanılarak yapılan, tıbbî olmayan geçici müdahaleye İLKYARDIM denir.
Bu tanımı açacak olursak:
Bir kişi hastalandığı (kalple ilgili sorun, bayılma, sara nöbeti gibi)
veya bir kaza sonucu yaralandığı (ekmeği keserken parmağını kesmek, merdivenden inerken düşmek, futbol oynarken topun karna çarpması gibi) anda yanındaysanız hemen müdahale etmeniz gerekir. Bu müdahaleyi çevrenizdeki olanaklardan yararlanarak yapmalısınız. İlerdeki haftalarda açıklayacağım uygulamalarla ilkyardım yapabilirsiniz.
İlkyardım için ihtiyacınız olan üç şey var: bilginiz, aklınız ve elleriniz (bazen de nefesiniz). Bunların dışında malzeme aramak için zaman kaybetmeyin. Aklınızı ve bilginizi birleştirdiğinizde bütün malzemelerin yanı başınızda olduğunu göreceksiniz.
İlkyardımı gözünüzde büyütmeyin, korkmayın çünkü çok kolaydır; sadece ciddiye alın. Eğer ciddiye almazsanız yapacağınız hatalar siz dâhil herkesi üzebilir.
İlkyardım sonrası hasta ya da yaralı genellikle hastane tedavisine ihtiyaç duyar, işte bu nedenle geçici bir müdahale denilmektedir. Bazı durumlarda (mesela küçük bir sıyrık ya da kesikte) hastaneye gitmek gerekmez ama derin bir yara, büyük bir damar kanaması söz konusuysa mutlaka hastaneye gitmelidir.
İlkyardımda kesinlikle ilaç(tıbbi tedavi) kullanılmaz, Ahmet beye iyi gelen bir ilaç Ayşe hanıma iyi gelmeyip ölümüne bile neden olabilir. O nedenle özellikle hastalanmalarda ilaç vermeyin, yaralanmalarda zaten ilaca gerek yoktur.
İlkyardımla ilgili bilmeniz gereken diğer bir şey: ilkyardım yapıldığı yere veya ortama göre değişmez yani trafik kazasında, depremde, sporda, dağda, bayırda, okulda ilkyardım aynıdır (eğer bir yerde afetlerde ilkyardım başlığını görürseniz ciddiye almayın). Çünkü kanama hangi şekilde oluşursa oluşsun üstüne bastırmazsanız durmaz. Ya da kişi hangi nedenle bayılırsa bayılsın ayılması için sırt üstü yatırmanız gerekir. O nedenle hastalanma ya da yaralanmanın oluş şekli ile ortamı ilkyardım uygulamasını değiştirmez.
Sağlık personelinin (hekim, hemşire vs) veya ev hanımının (öğretmenin, köylünün, işçinin) yapacağı ilkyardım arasında fark yoktur; elinin altında malzemesi yoksa sağlık personeli de olsa fark etmez aynı ilkyardımı yapar. Eğer sağlık personeli ambulansla gelmişse ve malzemesi varsa ya da hastanedeyse o zaman yapılan zaten ilkyardım değil acil bakımdır.
Sanılanın aksine sağlık personeli ilkyardımı bilmeyebilir; çünkü ilkyardım ayrı bir bilgi alanıdır. Aynen, bilgisayar tamircisinin program yapamaması ya da bilgisayar programcısının tamir yapamaması gibi bir şeydir. Bir örnekle açıklamaya çalışayım:
Sanırım1998 yılıydı, öğrencilerle İzmir’in en büyük, bölge hastanesi gibi çalışan hastanesinin acil servisinde stajdaydık. Öğrencileri çeşitli birimlere yerleştirdik. Bir süre sonra cerrahi müdahaledeki öğrenci geldi ve hocam orada bir hasta kanıyor gelir misiniz dedi. Hastayı görünce kanamayı niye durdurmayıp beni çağırdığını sorduğumda öğrencinin cevabı düşündürücüydü:”Hocam buranın görevli sağlık memuru var, hemşire ve doktorlar gelip gidip görüyorlar onlar bir şey yapmayınca ben çekindim onun için sizi çağırdım”. Bu arada, benim dikkatimi çektiği kadarıyla, orada bir kişi görevini iyi yapmıştı. Kim dersiniz? Temizlikçi! Kan yere akmasın diye kanayan kolun tam altına bir çöp kovası yerleştirmişti.
Karşımdaki müdahale masasında 18-20 yaşlarında bir genç yatıyordu, vücudunun üst kısmı çıplaktı, sol kolunun dirseğe yakın kısmında kesi vardı ve damla damla kanıyordu. Kan kaybeden genç adam soğuğa yakın bir odada yarı çıplak yatıyor ve kimse farkında değil, oysa bütün şok konularında şöyle yazar: kan kaybı varsa, kişinin şoka girmesini önlemek için kişinin üstü örtülmelidir.
Durumun korkunçluğunu anlayabildiniz mi? O kişi nereden getirilmişse getirilmiş ama bir Allahın kulununda o kanamaya baskı uygulamak-sargıyla kapatmak aklına gelmemiş, hadi o getiren kişiler sağlıkçı değil peki hastanedeki sağlık personeli neden yapmamış? Müdahaleyi yapacak cerrah gelene kadar kaybedilen kanın hesabını kim verecek? Çünkü kaybedilen her gram kan şoka götüren bir olgudur, onu da bırakın savunma sistemi alt üst oluyor; kan kaybı olmayan kişi o yara kapatıldıktan/dikildikten sonra ertesi gün ayağa kalkabilecekken kan kaybının arttığı durumlarda iyileşme gecikecek ve kişinin halsizliği geçene kadar belki üç gün belki de bir hafta yatacak. Aradaki farkı gördünüz mü? O hastanede çalışan sağlık personeli (hekim, hemşire, sağlık memuru) okullarından mezun olana kadar birçok kez kanama ve şok konularında sınava girmiş ve geçmişlerdir. O anda bir sözlü sınav yapsanız her birinin papağan gibi o konuları tekrarlayabileceğinden eminim. Ama tekrarlamak yani ezberlemek yetmiyor. Anlamak öğrenmek gerekiyor. Kanamayı ve şoku kalıp gibi ezberlemekle iyi uygulamacı olunmaz. Hele bir de tıbbi terim safsatasıyla yabancı kelimelerle dolu kişilerin içselleştiremediği bilgiler söz konusuysa sonuç beklemek boşuna.
Kısacası bazı bilgileri ezberleyerek ilkyardım yapılamaz öncelikle neyi – neden yapmanız gerektiğini iyi bilmeniz(anlamanız) gerekir ki çabalarınız boşa gitmesin. Kan kaybının önemini anlamazsanız yara kanar ve siz hastaneye yetiştirmeye çalışırsınız, ama hastaneye vardığınızda yaralıyı kaybedersiniz. Oysa kanamayı durdurup hastaneye yetiştirirseniz hastanızı kaybetmezsiniz. Unutmayın küçücük basit bir hareketiniz (kanayan damarın üzerine basınç yaparak kanamayı durdurmak) en modern, gelişmiş aletlerin ve en iyi yetişmiş hekimlerin başaramayacağını başarır; kan kaybı olmayınca şoka girmez ve kurtulur, şoka giren kansız kalmış bir kişiyi ise hiçbir alet ve hekim geri getiremez.
Ne yazık ki ülkemizde kazalarda oluşan ölümlerin en önemli sebeplerinden biri kanamanın kontrol altına alınmadan yani durdurulmadan taşınmasıdır. Yine aynı acil serviste başka bir hastanenin acil servisinden nakil gelen bacağından yaralanmış genç bir adamın kanaması durdurulmadan gönderildiği için gözümüzün önünde ölmesi unutamadığım olaylardan biridir. Bunları yazmamın nedeni sizin bu konuya dikkatinizi çekmek ve hep aklınızda olmasını sağlamak içindir.
BİLGİYE, AKLINIZA VE ELLERİNİZE ihtiyacınız olduğundan söz ettim.
Ancak ilkyardım yapabilmeniz için öncelikle soğukkanlı olmanız gerekir. Eğer soğukkanlı olmazsanız sahip olduğunuz bilgilerinizi kullanamazsınız, çünkü aklınız devreden çıkar.
Hepimiz beklenmedik (hem de üzücü) bir olayla karşı karşıya kaldığımızda ne yapacağımızı şaşırırız bu normal bir tepkidir. Anormal olan bu tepkiyi sürdürmektir. Belki şöyle bir örnek ne demek istediğimi size daha iyi anlatır: sınava gireceksiniz, çok güzel çalıştınız. Sınava girdiniz sorular geldi, hepsi çalıştığınız ve bildiğiniz konulardan. Ancak ilk soruyu okudunuz, cevabı biliyorsunuz ama o an aklınıza gelmiyor, çıldıracaksınız! İşte bu dakikadan sonra karşınızda iki seçenek var ya o soruya takılıp kalıp zaman kaybı ve panikle(aklın devreden çıktığı dönem) boş kâğıt verirsiniz ya da diğer sorulara bakar hangisinin cevabını hatırlarsanız ondan başlayıp yavaş yavaş sakinleşip(aklın devreye girdiği dönem) tüm soruları cevaplarsınız.
İlkyardımda da bu yol izlenir, eğer “ben ne yapacağım şimdi” diye telaşa kapılırsanız belki kurtarabileceğiniz bir kişiyi kaybedebilirsiniz. Oysa biran için gözünüzü kapatıp derin bir nefes alıp kişiye odaklanıp ne yapabilirim diye düşünürseniz aklınıza mutlaka bilgilerinizden biri gelir. O anda sıralama önemli değildir, ama doğru olduğundan emin olduğunuz işlemden başlayın. Bu 112 yi aramak olabileceği gibi, çevredeki insanları yardım için örgütlemek, kanamayı durdurmak, kişiden adı soyadını öğrenmek olabilir. Bir yerden başladığınızda akıl devreye girer ve diğer bilgiler çorap söküğü gibi gelmeye başlar.
Doğru olduğundan emin olduğunuz işlemden başlamanız konusunu tekrar hatırlatmak isterim; yapılan araştırmalara göre ilkyardımda doğru olduğundan emin olunmayan bilgilerin uygulanması esnasında hata yapma olasılığı % 50 den yüksekmiş. Bunun anlamı emin değilseniz o bilgiyi uygulamayın çünkü hata yapma olasılığınız yüksektir, o nedenle doğruluğundan emin olduğunuz bilgiyi uygulayın.
İlkyardımda bazı temel kurallar vardır (hayatımızın her anında olduğu gibi). Temel kural demek hiç atlamamanız gereken kural demektir. Bu kurallardan birincisi, belki de en önemlisi
F EMNİYET/GÜVENLİKTİR: bir hastalanma, kaza, yaralanma söz konusu ise kişiye ya da olay yerine müdahale etmeden önce üç emniyet tedbirini sağlamak zorundasınız:
1.KENDİ GÜVENLİĞİNİZ,
2.HASTANIN/YARALININ GÜVENLİĞİ,
3.ÇEVREDEKİ KİŞİLERİN GÜVENLİĞİ.
Gazetelerde okumuşsunuzdur, yardım ederken araba çarptı öldü, suda boğulmakta olan kişiyi kurtarırken öldü vs. gibi. Demek ki kurtarmaya çalışırken ölmek kimseye yarar sağlamıyor olsa olsa gelecek yardım ekibinin işini zorlaştırıyor. O halde ölmek değil de işe yaramak istiyorsanız hemen çevreyi kolaçan edin size zarar verebilecek sorunları saptayıp, önleminizi mutlaka alın. Daha sonra yaralıya/hastaya zarar verebilecek sorunlar var mı, ya da yardım edeyim derken kullanacağınız yöntemler ona zarar verebilir mi? Bizim amacımız karşımızdakine zarar verip yaralamak, öldürmek değil; tersine hayatını kurtarıp, sakatlamadan, en kısa ve doğru yoldan hastaneye ulaştırılmasını sağlamak olmalıdır. Yardım yaparken kendimizin ve hastanın/yaralının güvenliğini sağladık ama çevrede insanlar varsa onların yardımına muhtaçsak onların da güvende olmasını sağlamalıyız.
1.Tedbir,
2.teşhis,
3.Tedavi,
4.Telekominikasyon,
5.Triyaj,
6.taşıma
TEDBİR: Emniyet ya da güvenlik de dediğimiz bu basamak hakkında yukarıda açıklama yaptım
TEŞHİS: Emniyet sağlandıktan sonra hastanın/yaralının sorunu ne ise ona odaklanırız; bayıldı, merdivenden düştü yarası var mı, top oynarken ayağını burktu, kesici bir cisimle yaralandı kanaması var vs gibi. İlkyardımcı olarak teşhis dediğimizde kastettiğimiz kişinin sorununu saptamaktır.
TEDAVİ: Saptadığımız soruna yönelik yapacağımız ilkyardım uygulamalarıdır. Bayıldıysa sırt üstü yatırıp ayağını yukarı kaldırmak, yarası varsa yarasını kapatmak, burkulan kısmı desteklemek-soğuk uygulamak –dinlendirmek, kanayan yere basınç uygulayarak kanamayı durdurmak vs.
TELEKOMİNİKASYON: İletişim safhasıdır, ilkyardım uyguladığımız kişilerin hastaneye götürülmesi söz konusuysa ambulans çağırma işlemi aşamasıdır.
TRİAJ: Özellikle kazalarda çok sayıda yaralı varsa, hangisinin öncelikle yardıma ihtiyacı olduğunu saptama aşamasıdır, bazen teşhisten sonra uygulanır bazen de tedaviden sonra naklederken hangisinin öncelikle gönderilmesi gerektiğini saptamak üzere uygulanır.
TAŞIMA: hastanın/yaralının taşınması için en uygun koşullar ambulansta(cankurtaranda) mevcuttur, o nedenle ilk tercih ambulans olmalıdır(kara, hava, deniz ambulansı gibi). Ancak ambulanslar her vakaya gelmedikleri için ya da yetersiz kaldıkları durumlarda farklı araçlarda kullanılabilmektedir. Unutmayalım, hayati tehlike olan durumlarda mutlaka cankurtaranla hastaneye gönderilmelidir.
İLKYARDIM MALZEMELERİ
İlkyardım için ihtiyacımız olan üç şeyin bilgi, akıl ve ellerimiz olduğunu daha önce belirtmiştim. Çünkü bilgimiz ve aklımız sayesinde çevremizdeki çeşitli malzemeleri ilkyardım amaçlı kullanabiliriz. Eğer bir arabamız varsa, evde ya da işyerindeysek elimizin altında bulunduracağımız birkaç malzeme ilkyardım için bize zaman kazandıracaktır. Bu malzemeleri koyacağımız yere göre ilkyardım çantası(arabada) ve ecza dolabı (evde, işyerinde) adını veriyoruz.
İlkyardım çantasında veya Ecza dolabında neler bulunmalıdır derseniz çok değişik kaynaklarda çok farklı malzemeler bulabilirsiniz. Ben işinizi kolaylaştırmaya çalışacağım
ECZADOLABInda bulundurulması gereken malzemeler
1. Üçgen sargı bezleri
Üçgen sargı bezleri ilkyardımda en kullanışlı malzemelerden olup hazırlanışı da çok kolaydır. Bir metrekarelik herhangi bir kumaş parçasını verevine kestiğinizde iki adet üçgen beziniz olur. Eşarp ve masa örtüsü de katlandığında işinize çok yarayacaktır. Üçgen sargı bezinin hazırlanışı ve kullanış şekilleri için numaraların üzerine tıklayın
2. Steril Gazlı Bezler (değişik boyutlarda ve tercihan steril)
Kanayan yerin ya da yaranın üzerini kapatırken kullanılır. Malzeme bulamadığınız yerde(dağda, çarşıda, pazarda) kişinin kendi fanilasını, gömleğini de kullanabilirsiniz.
3. Rulo sargı bezleri (değişik boylarda)
Yarayı kapatmak üzere koyduğunuz gazlı bezin(pansumanın) orada kalmasını sağlamak için kullanılır; sargı malzemesidir. Rulo sargı yerine kravat, üçgen sargı bezi de kullanılabilir.
4. Flaster
Bana göre olup olmaması çok önemli değil. Eğer yeterince üçgen sargı beziniz varsa birçok sorununuz çözülür. Flaster genellikle sargı bezini deriye tutturmak için gereklidir. Kumaşı kumaşa tutturmaz, çabuk açılır. Ayrıca bazı kişilerde alerji yapması nedeniyle mümkün olduğunca az kullanılmalıdır.
5. Çengelli iğneler
Kumaşı kumaşa tutturmak için gereklidir.
6. Pamuk
Yara ve kanayan yerin üzerine doğrudan konulmaz, yapışarak sorun yaratır. O nedenle mutlaka gazlı bez arasına yerleştirilerek kullanılır. Özellikle akıntılı/kanamalı yaralarda gereklidir.
7. Yara Bantları
Küçük kanama, derin olmayan küçük yara ve sıyrıklarda çok kullanışlıdır. Ancak çok uzun süre kullanılırsa cilt havasız kalacağından beyazlaşır ve özelliği bozulur. O nedenle ıslandığında çıkarın, iş yapmadığınız zaman da kanama durmuşsa biraz açık bırakın iş yaparken yenisini yapıştırın.
8. Antiseptik solüsyonlar (Batikon/Mersol 50 ml/100 ml )
Bazı sağlıkçılar bu solüsyonları önermemekle birlikte, hastaneye gitme olanağınızın olmadığı durumlarda, sıyrık benzeri bir yara oluştuğunda (geniş değilse; diz-dirsek yarası gibi) yara kirlenmişse temiz suyla yıkayıp gazlı bezle suyunu aldıktan sonra antiseptik solüsyon sürebilirsiniz. Burada dikkat etmeniz gereken sorun: bazı kişilerde her ilaçta olduğu gibi alerjiye neden olabiliyorlar. Eğer sürdüğünüz yerde kaşıntı, yanma, artan kızarıklık olursa hemen yıkayıp hastaneye götürün.
9. Makas
Giysi ya da sargı bezi kesmek için gerekebilir. Kesici özelliğe sahip olmasına özen gösterin.
10. İlkyardım rehberi
Hatırlamakta zorlandığınız, bilgilerinizin doğru olduğundan emin olmadığınız durumlarda göz atmak için gerekir. İşinize yaraması için en az bir kez okuyun ki ilkyardım yapmanız gerektiğinde neyi nerede bulacağınızı bilin, aksi halde siz konuyu ararken hasta için vakit geçebilir.
İLKYARDIM ÇANTASInda yukarıdaki malzemelere ek olarak bulundurulacaklar:
11. Tebeşir?
Kaza yerini ve yaralının konumunu çizmek için gerekiyor. Ancak şimdi herkesin cep telefonları fotoğraf çekebildiği için olay yerini birkaç değişik açıdan çekerek bu sorunu çözebilirsiniz.
12. Cep feneri, ışılak
Karanlıkta görüşünüzü artırmak için gereklidir.
13. Kâğıt, kalem
Özellikle yaralıya yapılan müdahaleleri, yaralı hakkındaki bilgileri, yaralının durumundaki baştan beri ortaya çıkan değişiklikleri yazmak için gereklidir. Diyelim ki yaralı/hasta ilk anda konuşuyordu sonra kendinden geçti, bu hastanede tedavi edecek hekim için önemli bir bilgi olabilir. Tanımadığınız biriyse ilk anda hem yardım edip hem de adını soyadını bir yakınının telefon numarasını sorup hemen not edin ki kendinden geçtiğinde en azından ilgililer yakınına ulaşabilsin ya da kişinin kim olduğu bilinsin.
14. Boyunluk
Aslında işyerinizde de bulunması gereken bir malzemedir. Düşme, araba çarpışması gibi durumlarda boyun omurları zarar görmüşse daha fazla zarar görmemesi(felç olmaması) için oldukça önemli bir malzemedir. Bunun yerine havlu, kazak vs kullanılabilir ama boyunluk daha kullanışlıdır.
Diğer:
Turnike lastiği: Çantada ve dolapta bulunması gerekmeyen en sakıncalı malzemelerden biridir. Turnike dediğimiz şey durmayan kanamalarda her türlü yolu denedikten sonra son çaredir; sadece kol ya da bacaktaki atardamar kanamalarında kullanılır. Üçgen sargı, kravat, ya da herhangi bir kumaş parçası bu işi görür. Sakın ola ki ip, lastik vb şeyleri kullanmayın. Yarar yerine zarar verirsiniz. Amputasyon konusunda ayrıntılı bilgi vereceğim.
Eldiven: Son zamanlarda her ilkyardımcı eldiveni olmazsa olmaz malzeme olarak öneriyor. Bence olması iyi olur. Ama olmadığı takdirde de sorun değil. Çünkü her yerde naylon poşet var. Kanamalı bir yaralıya müdahale ederken zaten kanamaya doğrudan elimizi değdirmemiz gerekmez yaralının kendi giysisi ile bastırabiliriz. Ancak bir konuyu aklınızdan çıkarmayın elinizde yara varsa(kabuk halen tazeyse), tırnağınızı çok dipten kesmişseniz elinize yaralının kanının değmemesi için eldiven bulamadıysanız poşet geçirin. Çünkü karşınızdaki kişinin bulaşıcı hastalığı varsa yaranıza kanı değdiğinde size geçebilir. Ancak derinizde herhangi bir yara yoksa fazla korkmanız gerekmez elinizi güzelce yıkarsanız sorun kalmaz. Tedbirli olmak her zaman iyidir.
İLKYARDIMA GİRİŞ
İlkyardımın önemini bildiğimizi sanıyoruz. Ancak ilkyardım kavramını ne kadar kavramış olduğumuzun farkında mıyız? Bu soruyu yanıtlayabilmek için önce vücudumuzu tanımak zorundayız. Bazı organların nasıl çalıştığını ne iş yaptığını bilmezsek ne kanamayı durdurmak için çaba harcarız ne de sara nöbeti geçirene doğru yardımı yapabiliriz.
Vücudumuzu tanımak için bazı benzetmelerden yararlanmak istiyorum. Bedenimizi bir apartman gibi düşünün. Gerçi giriş çıkışları biraz farklı ama o kadarcık fark olsun…
Bu apartmanın;
Temiz su tesisatı ATARDAMAR(ARTER), kirli/atık su tesisatı TOPLARDAMAR(VEN), elektrik tesisatı SİNİR SİSTEMİ, elektrik donanımının bulunduğu oda da BEYİN olsun.
Sekiz katlı bir apartmanı düşünelim: Şehir suyu apartmanın önüne kadar bir büyük boruyla gelmiştir. Bu boru apartmanın içine daha küçük borulara bölünerek, sekizinci kattaki dairelere kadar dağılmıştır. Kirli sular ise borular vasıtasıyla sekizinci kattaki dairelerden başlayarak zemine/aşağı doğru akar; birçok boru aşağı doğru birleşerek apartmandan tek bir boru olarak çıkar. Yani apartmanın girişinde bir temiz su borusu ile bir de kirli su borusu vardır. Biri temiz suyu apartmana taşırken diğeri kirli suyu apartmandan dışarı taşır. İşte bu giriş çıkış yerini kalp olarak düşünün. Aynı zamanda alt kattaki suyu üst kata göndermek için gerekli olan pompanın görevini de üstlenen kalpten, temiz su tüm apartmana pompalanmaktadır. Ve bu su apartmanın her dairesine ve daire içindeki çeşitli odalardaki(mutfak, banyo vb) musluklara daha küçük borularla (vücuttaki kılcal damarlar gibi) kadar gitmektedir. Aynen kanın, kalpten büyük damarla çıktıktan sonra parmaklara ve iç organlara doğru küçülen damarlarla(kılcal damar) vücuda dağılması gibi. Vücuttaki atardamarlar ve toplardamarlar bütün vücudu yan yana katederler; aynen apartmanlardaki temiz ve kirli su boruları gibi. Apartmandaki su tesisatları ile vücudumuzdaki kan damarları arasındaki benzerliği anlattıktan sonra en önemli farkı hatırlatmakta yarar var. Kesinti olmadığı sürece, apartmana şehir şebekesinden sürekli su gelmektedir. Oysa dışarıdan doğrudan giriş çıkış olmadığı için vücudumuzdaki kan miktarı sabittir. Yani dışarıdan içeri kan girmez içeriden dışarı kan çıkmaz. Vücudumuz çok tasarruflu davranıp, kanı arıtarak kullanmaktadır. İki arıtma sistemi vardır, kan bu arıtma sistemlerinden geçerek temizlenir. Bu arıtmalardan biri akciğerler diğeri de böbreklerdir. Kan akciğerleri dolaşırken vücuda yaramayan karbondioksit gazını akciğerlere verir ve akciğerlerden ihtiyacı olan oksijen gazını alır. Böbreklerden geçerken de hücrelerden topladığı her türlü atığı böbreklerde bırakır (elimizi yıkadığımızda, yıkandığımızda, çamaşır-bulaşık yıkadığımızda musluktan akan temiz su kirlenerek lavabolardan pis su olarak akıp kanalizasyona karışıyor ya… İşte sudaki bu kir böbrekte temizlenir; apartmanımıza böyle bir arıtma tesisi yapsak demek ki bizde suyu tekrar kullanabiliriz). Ancak vücuttaki bu kan miktarı (ortalama bir genç yetişkinde 6 litre olduğu varsayılıyor) azalmaya eğilimlidir. Terlediğimizde, nefes alıp-verdiğimizde, böbreklerdeki atıkların idrar olarak atılmasıyla bu 6 litrelik miktar azalır. Bu eksikliği fark eden vücut susama mekanizmasını devreye sokar. İhtiyacımızı karşılamak için su içeriz ya da sulu yemekler tüketiriz.
Bu arıtma sistemlerinin dışında vücudumuzda enerji sağlamak üzere oluşturulmuş sindirim sistemimiz vardır. Bu sistemi arabanın çalışma sistemine benzetmeyi tercih ediyorum. Arabanın çalışması için nasıl yakıt (benzin, mazot vs)gerekiyorsa vücut için de yiyecek içecek gerekir. Ağızdan alınan yiyecek ve içecekler, ağızdan bağırsağa gidene kadar, vücutta kullanılabilecek enerji haline dönüştürülürler. Bu dönüştürülen maddelerle ve su, bağırsaklardan kan damarlarına geçerler (emilirler); ihtiyaç fazlası işe yaramayan posalarda dışarı atılır. Eksilen su ihtiyacımız bu şekilde karşılanırken; ağızdan alınan ve parçalanarak glikoz dediğimiz vücudun kullanabileceği şekere dönüşen besin maddelerinden de enerji ihtiyacımız karşılanır.
Glikoz(C6H12O6) arabanın benzinine eşdeğerdir nasıl benzin olmazsa araba çalışmazsa kanda şeker belli oranın altına indiğinde de vücut çalışamaz. Glikozun azalmasından en çabuk etkilenen organımız beyindir. Enerjiye en çok ihtiyaç duyan organ beyindir. Hatırlarsanız yukarıda demiştik ki beyin sinir sisteminin kontrol merkezidir; yani apartmana dağılan elektrik kablolarının ana dağıtım merkezidir, sigortaların bulunduğu kapalı alandır. Aynen arabada olduğu gibi benzin olmazsa akünüz işe yaramaz. Beynin ihtiyacı olan şeker yoksa sinir sistemi ne kadar sağlıklı olursa olsun çalışamaz.
Her zaman denir ki, vücut, oksijen olmazsa birkaç (4-5)dakika içinde ölür, aynı şey şeker içinde geçerlidir. Kanda yeterince glikoz (şeker)olmazsa kişi çok kısa sürede hayatını kaybedebilir(kan şekerim düştü, gözüm karardı denir ya; eksiklik giderilmezse bunun ötesi ölüm olabilir).
Vücudumuzdaki sistemlerden bahsederken iskelet sistemini de unutmayalım. Aynen apartmanda olduğu gibidir. Mutlaka inşaatlarda görmüşsünüzdür, öncelikle demir ve çimento ile apartmanın iskeleti(kolonları) oluşturulur. Apartmanın sağlam olması bu iskelete bağlıdır, dairelerde değişiklik yapılırken kesinlikle kolonlara dokunulmaz çünkü kolona gelecek bir darbe bütün apartmanın çökmesine yol açabilir. Vücudumuzdaki iskeleti oluşturan kemikleri de bu kolonlara benzetebiliriz. Üst kattaki kolon zarar gördüğünde sadece o daire etkilenirken alt kattaki kolon zarar gördüğünde bütün apartman etkilenir. Elimizdeki kemik kırıldığında elimiz etkilenirken, omurgamızın üst bölümündeki boyun omurları zarar gördüğünde bütün vücudumuz felç olabilir, ya da üst bacak kemiğimiz kırıldığında uzun süre yürüyemeyiz.
Yukarıda anlattığım benzetmeli yapıyı hatırınızda tutmaya çalışın çünkü bir sonraki yazımda ilkyardım ile ilgili uygulamalara başlayacağım. Bu yapı üzerinde anlatacağım.
Bir de kim çizdiyse eline sağlık dediğim çok güzel bir anatomi(insanın vücudunu tanıtan) karikatürü sizinle paylaşmak istiyorum
İlkyardımda bahsetmek istediğim konuları en çok karşılaştıklarımızdan bahsederek başlatmak istiyorum. Eğer sizin öncelik verilemesini istediğiniz bir konu varsa bana bildirirseniz aşağıdaki sıralama değişebilir.
1. Bilinç kaybında(kendinden geçme, bayılma, sara) ilkyardım
2. Yabancı cisim tıkanmasında ilkyardım
3. Kanamaların durdurulması
4. Yaralanmalarda ilkyardım
5. Yanıklarda ilkyardım
6. Zehirlenmelerde ilkyardım
7. Sıcak ve soğuğa maruz kalındığında ilkyardım
8. Kırık-çıkık-burkulmalarda ilkyardım
9. Bazı özel durumlarda (kalp krizi, Şeker hastalığı, felç vs)ilkyardım
10. Suni solunum ve kalp masajı
BİLİNÇ KAYBINDA(KENDİNDEN GEÇME, BAYILMA, SARA, KOMA) İLKYARDIM
BİLİNÇ KAYBI
Vikipedi(23.10.2008), özgür ansiklopediden yaptığım bir alıntıya göre:
BİLİNÇ:
1.Kişinin kendisinin, yaşantısının, çevresinin, diğer kişilerin, bir bütün olarak içinde yaşadığı dünyanın farkında olmasıdır.
2.Duygularına, algılarına, bilgilerine ve kavrayışlarına bağlı olarak kendini anlama, tanıma ya da bilme yetisidir.
Bu durumda, bilinç kaybı dediğimizde kastettiğimiz şey yukarıdaki farkında olma ya da bilme yetilerinin kaybolması halidir.
Ancak ilkyardımda bilmeniz gereken bir noktaya değinmek istiyorum. Bilinç kaybı karşınıza iki şekilde çıkabilir: 1-Bayılma, 2-beyin hasarı.
1.BAYILMA: Kendinden geçme olarak bilinir. Bayılmanın özelliği geçici olmasıdır, o nedenle çok kısa sürer.
2.BEYİN HASARI: Düşme, vurma, çarpma, yüksek kan basıncı nedeniyle beyin kanaması gibi durumlarda beyin hasarı oluşabilir. Bilinç kaybı gelişir. Burada sorun geçici değildir, çoğunlukla ilaçla ya da hastanede tedavi edilmeden düzelmez. Hastada, bayılmada olduğu gibi bilinç kaybı gelişir ve tümüyle kendinden geçebilir; yani hiçbir şekilde sizi duymaz, görmez, anlamaz, kendisine ne olduğunun farkında olmaz. Ya da bilinci bulanabilir: garip konuşabilir/ davranabilir; sizi-bulunduğu yeri-zamanı hatırlayamaz (sevdiği arkadaşı olduğunuz halde size abla/abi diyebilir, evde olduğu halde hadi evimize gidelim diyebilir vs).
Aslında bilinç kaybı sağlık personelinin değerlendirmesi gereken bir durum olduğu için siz en iyisi ”kendinden geçti” veya “bayıldı” diye tanımlarsanız daha doğru olur.
BAYILMA DURUMUNDA İLKYARDIM
Açlık(kan şekerinin düşmesi), tansiyon düşmesi, havasızlık, ani sevinç-üzüntü-korku-acı-ağrı gibi nedenlerle beyne kısa süreli kan(oksijen ve/veya şeker) gitmediği için kişinin kendinden geçmesidir (bilincinin kapanmasıdır). Kişinin tüm kasları gevşer ve kişi yığılır kalır. Kısa sürer. Bayılan kişi uyarılara hassastır, yani bir koku koklatıldığında ya da ellerine –yüzüne kolonya sürüldüğünde, elleri ovuşturulduğunda beyin bunu fark eder, kişi daha çabuk kendine gelebilir.
Yani bir hastalık sonucu olmayıp, anlık bir sorundur. Yapılacak ilkyardım çok basittir:
Kişi eğer bayılacakmış gibi hissediyorsa ve halen bilinci yerindeyse hemen oturtulursa kendine gelir.
Kişi kendinden geçmişse (bayılmışsa);
- Kesinlikle yürütülmeye ya da oturtulmaya çalışılmaz; hemen sırt üstü yatırılır.
- Ayakları kalp hizasının üstüne çıkacak şekilde bacaklardan tutularak yukarı kaldırılır.
En kolayı bir sandalye varsa hemen çekilir ve ayaklar sandalyenin ucuna yerleştirilir. Kişiye bir şey koklatılması, ellerin ovuşturulması şart değil, zaten yatırıldığında beyne kan gideceğinden çok çabuk kendine gelir.
Yürütülmeyip-oturtulmayıp yatırılmasının nedeni beynine kan gitmesini sağlamak içindir.
- Baygın kişiye kesinlikle yiyecek içecek verilmez.
Bayılan kişi saniyeler içinde (en geç 1-2 dakikada) kendine gelir. Kendine geldiğinde kişi oturabilir; bayılma nedenine göre yardımcı olunur:
- Aç ise, tatlı yiyecek içecek verilir.
- Tansiyonu düşmüşse, tuzlu ayran, limonata verilebilir.
- Sorun havasızlıksa, ortam havlandırılır, kişide sıkı giysiler varsa gevşetilir.
- Sorun korku, sevinç, üzüntü ise, soğuk havalarda sıcak - sıcak havalarda ise soğuk içecek verilebilir. Ve duyguları paylaşılır
- Ağrı nedeniyle bayılmışsa, kendine geldiğinde hastaneye götürülmesinde yarar var.
İLKYARDIMDA GENEL KURAL:
HASTAYA YA DA YARALIYA YİYECEK YA DA İÇECEK ELİNE VERİLEREK KENDİSİNİN YEMESİ YA DA İÇMESİ İSTENİR. ASLA VE ASLA BAŞKASI YEDİRİP İÇİRMEZ. Hastanın alması gereken ilaçları varsa aynı kural gereği ilaçlar eline verilir kendisi içer.
Başkası içirdiğinde, kişi kendinden geçerse içirilen sıvı akciğerlerine giderek nefes almasını engelleyerek boğulmasına neden olabilir. Oysa kendi içerken bayılırsa, daha bayılmadan elindeki bardağı/şişeyi düşürür, boğulmaktan kurtulur.
Eğer kişi beş dakika geçti halen kendine gelmedi ise bu bayılma değildir hemen acile götürülmelidir, mümkünse 112 aranmalıdır.
SARA (EPİLEPSİ)
Sara nöbeti (tıp dilinde: epilepsi), kişinin titreyerek kaskatı kesilmesidir. Bilinci kapalıdır, bazen ağzından köpükler gelebilir.
Bayılma ile sara arasındaki farklar:
Hatırlarsanız vücudumuzu apartmanımızdaki yapılarla eşleştirmiştim. Apartmanın elektrik dairesini beyne benzetmiştim. Elektrik kesildiğinde nasıl hiçbir elektrikli aleti kullanamıyorsak, beyinde de faaliyet durduğunda ölürüz. Ancak ne bayılmada ne de sarada ölüm söz konusu olmadığına göre sorun nedir?
Bayılmanın nedeni beyne kısa süreli kan gitmemesiydi. Apartmanımızda sigortanın attığını düşünün evimizde elektrik kullanılamaz, sigortayı attıran sorunu giderip sigortayı devreye soktuğumuzda hiçbir şey olmamış gibi elektriği kullanırız.
Sarada sorun, beynin bir bölümündeki sinirlerin uyarıları birbirine karıştırması sonucu, kişinin devre dışı kalıp, kaskatı kesilmesidir; sizi duyamaz, göremez, zarar verildiğinde uyarıları algılayamadığı için tepki gösteremez. Tamamen dışa kapalıdır. Beyin kendini düzene soktuğunda kişi yavaş yavaş gevşeyerek kendine gelir. Bunu apartmanımızdaki yapıyla anlatmaya çalışırsak: elektrik dairesindeki evlere ait elektrik saatlerinden birinde kısa devre olduğunu düşünün bu sırada sadece o evde elektrik olmayacaktır. Ama bu kısa devreyi gidermek için ne yapılır? Apartmanın şalteri indirilir (diğer evlerde elektriksiz kalır), tamir sonrası şalter devreye sokulur. Sarada da beyinin bir bölümündeki sorun nedeniyle, sorun giderilene kadar kişinin dış dünyayla ilişkisi kesilir. Kişinin kasılması ile gevşemesi arasında süreç beynin kontrolü altındadır.
Saranın çeşitleri vardır: oturduğu/ayakta durduğu yerde ani bir titreme nöbeti, hafif kasılma, ya da tümüyle kendinden geçip ağır kasılma nöbeti şeklinde görülebilir. Ağzından köpük gelmesinin nedeni çene etrafındaki, ıslak sünger gibi olan tükürük bezlerinin, kasılma sonucu sıkıştığı için, içindeki tükürüğün dışarı akmasından başka bir şey değildir. Nöbet genellikle ilaç alınmadığında ya da beklenilmedik bir anda bir koku ya da başka bir uyarı sonucu ortaya çıkar.
SARA NÖBETİNDE İLKYARDIM
En önemli kural:
- HASTAYA ZARAR VERMEYİN, KENDİ HALİNE BIRAKIN
- ÇEVREDEKİ ZARAR VERİCİ İNSANLARI UZAKLAŞTIRIN
Dedik ki Sara beynin kısa devre yapmasıdır. Beyin kendini dışa kapatıp-onardıktan sonra kişi kendine gelir. Kişi uyarılara kapalıdır. O nedenle yapacağınız hiçbir şey yoktur. Sadece, nöbetin başladığını fark ettiyseniz yere düşmemesi için destekleyerek yatırın, oturtmaya çalışmayın. Başını sallıyor ve yere çarpıyorsa hemen ceket vs varsa başının altına yerleştirin, hiçbir şey yoksa diz çökün ve dizlerinizi başının altına yerleştirin. Ellerini yerlere vuruyorsa sakın tutmaya çalışmayın ellerinin altına da yaralanmaması için bir şeyler yerleştirin. Ve kendisine gelmesini bekleyin. Ağzındaki köpüğü yutkunmakta zorlandığını fark ederseniz bir kâğıt mendille temizlemeye çalışın(parmağınızı ağzına sokmadan).
- KESİNLİKLE ELLERİNİ AÇMAYA ÇALIŞMAYIN, kasılma nedeniyle parmaklarını kırarsınız, zaten bir anlamı ve yararı olmaz sadece zararı olur.
- AĞZINA BURNUNA SOĞAN YA DA KOLONYALI PAMUK DAYAMAYIN. Uyarılara kapalı olduğundan zaten algılayamaz. Ama çok büyük zarar verebilirsiniz, zira saralı kişilerde kokular nöbeti tetikleyebilir. Anlamı, kişi kendine gelirken o kokunun etkisiyle tekrar nöbet geçirebilir ya da nefes almaya çalışırken nefes alması engelleneceğinden nöbeti iyice kötüleşebilir.
Hasta kendine geldiğinde, sorgulayın. Eğer:
- daha önce hiç nöbet geçirmemişse ve bu ilk ise ya da
- kendine gelmeden nöbeti tekrarladıysa,
- nöbet 30 dakikadan uzun sürdüyse, hemen
112 yi arayın.
Eğer kişinin ilk nöbeti değilse, hastalığının farkında olan biriyse onun isteğine göre davranın. DİKKATİNİZE: Bazen hastalığını kullanarak ilacını almayıp, tebeşir vs yutarak istediği zaman gerçek nöbet geçiren ve para isteyen kişilere karşı uyanık olun, para vermeyin.
KOMADA İLKYARDIM
Daha sonra bu konuyu ayrıntılı olarak anlatacağım ancak kısa bir giriş yapayım. Bayılma bahsinde hatırlarsanız şöyle bir cümle vardı: “Eğer kişi beş dakika geçti halen kendine gelmedi ise bu bayılma değildir hemen acile götürülmelidir, mümkünse 112 aranmalıdır.” Kişi kendinden geçmiş (bilinci kapanmış) ve tekrar kendine gelememişse buna koma diyoruz. Komadaki kişi nefes alıp-verir; nefes alıp-verdiğine göre kalbide çalışıyor demektir. Ancak konuşamaz, sizin farkınızda değildir. Komanın derinliğine göre sorunuza cevap verebilir, çimdiklediğinizde tepki verir(çimdiklediğiniz kolunu çekebilir-itebilir, yüzünü buruşturabilir) ya da konuşmaz, acıya tepki vermez.
Komadaki kişi yardıma muhtaç yenidoğan bebek gibidir. Onu korumak size düşer. Sıcaktan-soğuktan-yaralayıcı unsurlardan korumanız gerekir. En önemlisi yatışını soluk yolu tıkanmayacak şekilde ayarlamalısınız. Aşağıdaki resme göre yatırın, ağzı hafif yere dönük olsun ki kusarsa kusmuk dışarı aksın ve soluk yolu tıkanmasın.
Soluk yolunu tıkayabilecek diğer unsur “dil”dir. Kişinin kendinden geçmesine neden olan şey bayılmada bahsetmiştim, beyne yeterli kan gitmemesiydi, kan yeterli olmayınca beyin yeterli çalışamaz. Kişinin kasları gevşer ve kendinden geçer. Dilimizde bir kas olduğu için o da gevşer ve geriye (soluk borusuna) doğru düşer ve soluk borusunu tıkayarak nefes alıp-vermeyi engelleyerek kişinin ölümüne yol açabilir. O nedenle komada olduğunu düşündüğümüz kişiyi yan yatırıp soluk yolunun tıkanmasını önlemeliyiz.
Bu şekilde yatırabilmek için aşağıdaki şematik resimden yararlanabiliriz:
YABANCI CİSİM TIKANMASI YA DA BOĞULMA
Burada bahsedilen nedir? İnsanlar ne zaman tıkanır ya da boğulur?
Boğulma ne demektir? Boğulma, tek kelimeyle OKSİJENSİZ KALMAKTIR!
İNSAN NE ZAMAN OKSİJENSİZ KALIR?
Ya bulunduğu ortamda oksijen yoktur ya da ortamdaki oksijenin akciğere girmesi engellenmektedir.
HANGİ ORTAMLARDA OKSİJEN BULUNMAZ?
Yangın nedeniyle ortamda duman oluşmuşsa, zehirli gazlar varsa (kömür iyice yanmadığında, şofben söndüğünde, yanmadığı halde ocak tüpü açık kaldığında oluşan zehirli gazlar gibi), suda (bizim vücudumuz sudaki oksijeni kullanamaz havadaki serbest oksijeni kullanır, o nedenle insanlar suda boğulabilmektedir).
Oksijensiz ortamlarda kalan kişiler en kısa zamanda temiz havanın(oksijenin) bulunduğu ortama taşınırlar ve iyi olduklarını düşünseler bile mutlaka acil servise götürmekte yarar vardır, kan değerleri gözden geçirilerek daha sonra sorun oluşup oluşmayacağı belirlenir.
Suda boğulmak üzere olan kişilere gelince; hemen sudan çıkarılır nefes alıp almadıkları kontrol edilir. Nefes alıyorlarsa bir süre yan yatması (koma pozisyonunu hatırlayın) ve dinlenmesi sağlanır. Eğer boğulmak üzere iken (buna BOĞULAYAZMA da denilmektedir) sudan çıkarılan kişi nefes almıyorsa hemen temel yaşam desteğine başlanır. Bir kişi de 112 yi arayarak yardım ister.
BİR KİŞİNİN NEFES ALIP ALMADIĞINI NASIL ANLARSINIZ?
Sırt üstü yatan bir kişide göğüs kafesi yükselip alçalıyorsa (bazen karında eşlik edebilir) nefes alıyor demektir.
Nefes almayan kişide ilk başlarda dudaklar morarır (bebeklerde bu çok hızlı gerçekleşir). Dudakların morarmasını sırayla tırnaklar, burun ucu ve kulak memesi takip eder. Kişinin kasları gevşer, elini kaldırıp bıraktığınızda el düşer. Böyle bir durumda temel yaşam desteğinin nasıl yapıldığını bilmiyorsanız ve yalnızsanız hemen kişiyi sırt üstü yatırın ve kişinin başını boynundan destekleyerek olabildiğince (zorlamadan) geriye yatırın ki soluk yolu açık kalsın, dil soluk yolunu tıkamasın. Unutmayın ki dil de bir kastır ve diğer kaslar gevşediğinde dil de gevşeyerek aşağıdaki şemada görüldüğü gibi geriye doğru(soluk yolunu tıkayacak şekilde) düşer. Olabildiğince çabuk 112 yi arayın.
OKSİJENİN AKCİĞERLERE GİRMESİ NASIL ENGELLENMEKTEDİR?
Yanlardaki şemalarda oksijenin (havanın) takip ettiği yolu görebilirsiniz. Nefes aldığımızda oksijen, ağız ve burnumuzdan girer ve soluk borusuna yönelir. Soluk borusu bildiğiniz gibi akciğerlere açılır. Akciğerlere giren oksijen kana geçerken vücuttan kanla geri dönen karbondioksit akciğerlere geçer. Nefes verdiğimizde de dışarı atılır.
OKSİJEN NEDEN ÖNEMLİDİR?
Hatırlarsanız önceki yazılarımda insan vücudunu apartmana benzetmiştim ve akciğerlerin havalandırma (arıtma) sistemi olduğunu; beynin ise elektrik dağıtım merkezi olduğunu belirtmiştim. Sinirlerin ise tüm apartmana dağılmış elektrik kabloları olduğunu… Elektrik olmazsa apartmanda hiçbir aleti kullanamıyoruz(yani elimiz kolumuz ve bilincimiz dahil hiçbir şey çalışmıyor). Hatırladınız değil mi? Beynin çalışması için öncelikle oksijene sonra şekere ihtiyaç vardır. Oksijenin önemini şu şemada okuyabilirsiniz: oksijen olmazsa,
Gelelim konu başlığına: Oksijenin akciğerlere girmesi nasıl engellenmektedir? Yani, ortamda yeterli oksijen olduğu halde, bu oksijen akciğerlere oradan da kana ve beyne ulaşamıyorsa, soluk yolunda bir sorun var demektir. Bu sorunlar neler olabilir? Çeşitli nedenler olabilir ama ben ilkyardım açısından bilmemiz gereken en önemlilerinden bahsedeceğim: 1. Bilinci kapanan kişide dilin soluk yolunu tıkaması(yukarıda bahsettim);2. Yabancı cisim tıkanması.
Her ikisinde de çok basit hareketlerle hayat kurtarabiliriz, aksi halde hastaneye gidene ya da yardım gelene kadar kişi ölebilir!
1. Bilinci kapanan kişide başı geriye yatırdığımızda sorun çözülür (eğer dil gevşemiş ve soluk yolunu tıkamak üzereyse).
2. Yabancı cisim tıkanması söz konusuysa, yine çok basit hareketlerle kişiyi mutlak ölümden kurtarabilirsiniz. Bu basit hareketler ihmal edildiği için her yıl binlerce çocuk boğazına (soluk borusuna )kaçan cisim, yiyecek ve içecek nedeniyle hayatını kaybetmektedir.
Soluk borumuza yabancı cisim niye kaçar?
Yabancı cisim nedir? Soluk borusuna normalde sadece hava girer/girmelidir; soluk yoluna havanın dışında giren her şey zararlı ve yabancıdır. Bu yabancı nesneler (yiyecek, içecek, hatta balgam) Soluk yolunu tıkayarak oksijenin akciğere girmesini engeller; ortalama 5 dakika akciğere hava girmezse beyin oksijensiz kalacağından yukarıda şemada gördüğümüz sorunlar ortaya çıkar.
Normalde bir şey yiyip-içtiğimizde, yutkunurken şemada görüldüğü gibi dilin alt kısmında epiglot denilen yaprak biçimindeki kapak aşağı doğru kıvrılır ve soluk yolunu kapatır yiyecek-içecek yemek borusuna girer. Ancak, bir şeyler yerken ya da içerken ani (arabada aniden sarsılmak, gülmek, korkmak, konuşmak gibi ) bir hareket söz konusu olduğunda yutkunma gerçekleşemeden yiyecek/içecek soluk borusuna kaçabilir.
SOLUK BORUSUNA BİR ŞEY KAÇTIĞINDA NE OLUR?
1. Kişi öksürür ve soluk borusundaki yabancı nesneyi(cismi) atmaya çalışır. Bu durumda bir şey yapmamıza gerek yoktur; bazen uyarı olsun diye hafifçe sırta (kürek kemiklerinin arasından) vurulabilir. Kişiyi gözlemek önemlidir. Bazen öksürmeye rağmen cisim dışarı atılamaz ve kişi tıkanabilir(boğulabilir. BOĞULMAK =OKSİJEN GEÇİŞİNİN OLMAMASIdır). İşte o zaman biz kahraman olabiliriz.
2. Kişi öksüremiyor, konuşamıyor, can havliyle ellerini boğazına doğru götürüyorsa yardıma ihtiyacı var demektir. Hemen yabancı cismi çıkarmaya yardımcı olmalıyız (hele bebeklerde saniyeler, küçük çocuklarda ise bir iki dakika bile hayati önemlidir. Bebek 0 – 12 aylık, çocuk 1-8 yaş, yetişkin ise 8yaş üstü olanlara denir. [Bu gruplama sizi şaşırtmasın sadece temel yaşam desteğinde, tüm uygulamalar bu yaş gruplarına göredir].
TIKANMADA NELER YAPMALIYIZ? Aşağıdaki iki şemada yapacaklarımız özetlenmiştir.
Bebekte tıkanma oluşursa hemen bebeğin altçenesinden (başparmak - işaret ve orta parmak ile) kavrayın; bebeğin karın kısmı önkolunuza gelecek şekilde (bebek ata binmiş gibi) yatırın. Diz çökerek oturun, kolunuzu üst bacağınıza dayayın ve diğer elinizle bebeğin kürek kemikleri hizasından beş kere vurun. Bu vuruşta bebeğin başının aşağı doğru olmasına ve göğüs kafesinin iki eliniz arasında sıkışmasına özen gösterin. Hem yerçekiminden yararlanıyoruz hem de akciğerleri sıkıştırarak havanın dışarı çıkarken yabancı cismi de dışarı sürüklemesini sağlıyoruz. DİKKAT: vururken nazik olursanız işe yaramaz ama bu bebeğin kemiklerini kıracak kadar da sert vurmanız anlamına da gelmiyor. Genellikle bir iki vuruştan sonra bebeğin ağladığını duyarsınız; bu durumda yüzüstü çevirin ve ağzında görünen bir şey varsa serçe parmağınızla çıkarın, sorun bitmiştir. 5 kez vurdunuz bebek ağlamadıysa, devam edin. 112 gelene ya da siz onu hastaneye ulaştırana kadar, acele edin. Şemada göğüsten bastırma işleminden söz ediyor ancak Temel Yaşam Desteği eğitimi almadıysanız bunu yapmanız önerilmiyor. O nedenle o kısmını anlatmıyorum.
Eğer tıkanan çocuksa erişkin/yetişkin kişide (8 yaş üstü) yapılan işlemler aynen uygulanır.
Erişkinde ve çocukta tıkanma oluşursa:
1. Hemen kişinin yanında durulur, resimde açıklandığı ve gördüğümüz gibi beş kez sırttan vurulur.
Yabancı cisim çıkmamışsa;
2. Heimlich manevrası denilen işleme geçilir.
Kişinin arkasına geçilir. Koltukaltlarından kollarımızı kişinin karnına doğru uzatıp elimizle göbek çukurunu buluruz. Bulduktan sonra göbek çukurunun hemen yukarısına gelecek şekilde iki elimizi birbirine kenetleriz. Başparmak karın boşluğuna gelecek. İçe yukarı doğru beş kez darbe yaparız. Burada dikkat etmemiz gereken husus: bu işlemi yapmamızın amacı diyaframı yukarı iterek akciğere basınç yapmaktır. Bu basınç akciğerin içinde havayı yukarı ittireceğinden, hava dışarı çıkacaktır, dışarı çıkarken de yabancı cismi ağza doğru sürükler. Yani, içe yukarı derken diyaframı yukarı kaldıracak kadar, içe ve yukarı olmalıdır.
Yabancı cisim çıkana kadar beş sırttan vurma beş karından itme işlemlerini tekrarlayabilirsiniz.
Yabancı cisim çıkmadı ve tıkanma nedeniyle kişi bilincini kaybetti diyelim. Hemen kişiyi sırt üstü yatırırsınız, yanınızda başka birisi varsa bu arada o 112 yi arar. Kimse yoksa sırt üstü yatırdınız ağız içine şöyle bir bakın tıkayan bir şey görünüyorsa çıkarın, başını geriye doğru yatırın ve 112 yi arayın. Temel yaşam desteği(TYD) eğitimi almış birisi varsa hemen, TYD uygulayabilir.
EĞER TIKANAN KİŞİ HAMİLE YA DA ÇOK ŞİŞMANSA NE YAPALIM?
Bu kişilerde farklı olarak elimizi göbeğin yukarısında değil göğüs kemiğinin tam ortasında birleştiriyoruz. Beş kez sırttan vurma beş kez göğüsten içe doğru baskı(amaç akciğerleri sıkıştırmak).
UNUTMAYIN: Bu bahsettiğim uygulamalar hem çok basit hem de hayat kurtarıcıdır. İlkyardımın hiçbir uygulamasında hayat kurtarmak bu kadar kolay değildir.
Özellikle bebek uygulaması için oyuncak bebeklerde deneme yapabilirsiniz. Ya da yetişkinler birbirleri üzerinde gerçekte olacağından daha hafif baskılar uygulayarak deneme yapıp uygulamaların aklınızda kalmasını sağlayabilirsiniz.
KANAMA VE İLKYARDIM
KANAMA NEDİR?
Bu soruyu yanıtlamak için yine ilkyardıma giriş konusuna dönelim. Hani şu bedenimizi apartmana benzettiğimiz konuya… Ne demiştik? (aşağıya aynen aldım)
Bu apartmanın;
Temiz su tesisatı ATARDAMAR(ARTER), kirli/atık su tesisatı TOPLARDAMAR(VEN), elektrik tesisatı SİNİR SİSTEMİ, elektrik donanımının bulunduğu oda da BEYİN olsun.
Sekiz katlı bir apartmanı düşünelim: Şehir suyu apartmanın önüne kadar bir büyük boruyla gelmiştir. Bu boru apartmanın içine daha küçük borulara bölünerek, sekizinci kattaki dairelere kadar dağılmıştır. Kirli sular ise borular vasıtasıyla sekizinci kattaki dairelerden başlayarak zemine/aşağı doğru akar; birçok boru aşağı doğru birleşerek apartmandan tek bir boru olarak çıkar. Yani apartmanın girişinde bir temiz su borusu ile bir de kirli su borusu vardır. Biri temiz suyu apartmana taşırken diğeri kirli suyu apartmandan dışarı taşır. İşte bu giriş çıkış yerini kalp olarak düşünün. Aynı zamanda alt kattaki suyu üst kata göndermek için gerekli olan pompanın görevini de üstlenen kalpten, temiz su tüm apartmana pompalanmaktadır. Ve bu su apartmanın her dairesine ve daire içindeki çeşitli odalardaki(mutfak, banyo vb) musluklara daha küçük borularla (vücuttaki kılcal damarlar gibi) kadar gitmektedir. Aynen kanın, kalpten büyük damarla çıktıktan sonra parmaklara ve iç organlara doğru küçülen damarlarla(kılcal damar) vücuda dağılması gibi. Vücuttaki atardamarlar ve toplardamarlar bütün vücudu yan yana kat ederler; aynen apartmanlardaki temiz ve kirli su boruları gibi. Apartmandaki su tesisatları ile vücudumuzdaki kan damarları arasındaki benzerliği anlattıktan sonra en önemli farkı hatırlatmakta yarar var. Kesinti olmadığı sürece, apartmana şehir şebekesinden sürekli su gelmektedir. Oysa dışarıdan doğrudan giriş çıkış olmadığı için vücudumuzdaki kan miktarı sabittir. Yani dışarıdan içeri kan girmez içeriden dışarı kan çıkmaz. Vücudumuz çok tasarruflu davranıp, kanı arıtarak kullanmaktadır. İki arıtma sistemi vardır, kan bu arıtma sistemlerinden geçerek temizlenir. Bu arıtmalardan biri akciğerler diğeri de böbreklerdir. Kan akciğerleri dolaşırken vücuda yaramayan karbondioksit gazını akciğerlere verir ve akciğerlerden ihtiyacı olan oksijen gazını alır. Böbreklerden geçerken de hücrelerden topladığı her türlü atığı böbreklerde bırakır (elimizi yıkadığımızda, yıkandığımızda, çamaşır-bulaşık yıkadığımızda musluktan akan temiz su kirlenerek lavabolardan pis su olarak akıp kanalizasyona karışıyor ya… Kanın içindeki kir olarak adlandırabileceğimiz şeyler hücrelerden gelen atıklardır bunlar böbrekte temizlenir; apartmanımıza böyle bir arıtma tesisi yapsak demek ki bizde suyu tekrar kullanabiliriz).
Vücudumuzdaki bu sabit kan miktarı (ortalama bir genç yetişkinde 6 litre olduğu varsayılıyor) azalmaya eğilimlidir. Terlediğimizde, nefes alıp-verdiğimizde, böbreklerdeki atıkların idrar olarak atılmasıyla bu 6 litrelik miktar azalır. Bu eksikliği fark eden vücut susama mekanizmasını devreye sokar. İhtiyacımızı karşılamak için su içeriz ya da sulu yemekler tüketiriz.
Demek ki kirli olsun temiz olsun sular boruların içinde dolaşmaktadır. Diyelim ki bir gün mutfakta ki su borunuz delindi; deliğin büyük ya da küçük oluşuna göre suyun nasıl fışkırdığını hatırlayın. İşte vücudumuzdaki damarlarda bulunan kanın herhangi bir yaralanma nedeniyle damarın yırtılması/kesilmesi sonucu damardan dışarı fışkırması/akması KANAMAdır. Kanın akışını gözümüzle görebiliyorsak buna DIŞ KANAMA denilir. Eğer kanamayı gözle göremiyorsak buna İÇ KANAMA denir. Yine evden örnek verelim: alt kattaki komşunuz banyosunun tavanının ıslak olduğunu söyledi oysa sizin görünürde patlak borunuz yok. Tamirciyi çağırdınız, fayanslar kırıldığında duvarın ıslak olduğunu, sonra bir borunun çürüyüp delindiğini suyun buradan aktığını gördünüz. İşte bu gözle görülmeyen ama bazı belirtiler(duvarların ıslanması) ile kendini gösteren bir boru patlamasıdır. Vücudumuzdaki damarlardan biri herhangi bir hasar sonucu zarar görüp yırtıldığında; vücudun içine doğru kanadığında gözle göremeyiz ama belirtileri sayesinde fark edebiliriz. Hele ki vücudun maruz kaldığı vurma, çarpma, darbe söz konusuysa; ya da kişide kalp-damar hastalığı, yüksek tansiyon(=kan basıncı) varsa… Belirtiler, kanın azalması ile ilgili bedende ortaya çıkan sorunlardır.
Kanama belirtileri nelerdir?
Yine apartmanımıza dönelim. Diyelim ki sular kesik ve depodan kullanıyoruz. Aynen vücudumuzdaki sabit kan miktarı gibi depodaki suyun miktarı da sabittir. Boru patladığında depodaki su ne olur? Azalır! Bu durumda yıkanacak kadar suyunuz kalmaz, çamaşır da yıkayamazsınız, azaldığı için hemen biter.
Bedenimizde bir kanama olduğunda neler olur dersiniz?
20 yaşında, 170 cm boyunda, 70 kg ağırlığında bir delikanlıyı ele alalım, ortalama 6-7 litre civarında kanı vardır. Herhangi bir hastalığı yok, havanın da terletmediğini/üşütmediğini varsayarak oluşabilecek kanamaları inceleyelim:
1) Parmağını bıçakla 1-2 cm derinlikte kesti. Damarlar ince olduğu sürece hiçbir şey olmaz. Evdeki borumuz patladığında hemen borunun delik kısmına bastırdığımız gibi, kanayan yerin üzerine diğer elinin parmakları ile bastırdığında kısa sürede kanama durur.
2) Kolunun kesildiğini düşünelim önkolu ise, 1-2 cm kesi oldu ve damara denk geldiyse deriye yakın olduğundan toplardamarlar kesilebilir; parmağa göre kısa sürede biraz daha fazla kanar yine kanayan yerin üstüne hemen bastırıldığında kanama kısa sürede durur. Eğer yaralanma 4-5 cm derinlikte ise atardamarlar kesilebilir ve fışkırarak kanar. Atardamar kesildiğinde yine kanayan damarın üzerine bastırmak gerekir. Ancak bu sefer daha uzun süre bastırmak önemlidir çünkü atardamar fışkırarak kanadığı için pıhtılaşma süresi uzar.
Bu anlatılanlardan ulaşacağımız sonuç: eğer kanayan damar toplardamar ise kanama daha yavaştır; ancak damarın çapı büyüdükçe aynı sürede kanayan miktar artar. Toplardamarlar deriye daha yakın olduklarından kesiklerde genellikle ilk önce onlar kanar. Atardamarlar biraz daha korunaklıdır yani derindedir ancak derin kesiklerde fışkırarak kanadıklarından kısa sürede yine damarın çapına göre fazla kan kaybı olabilir. Çünkü, vücudun her yerine ulaşabilmesi için kalp atardamarlardaki kanı yüksek tazyikle pompalar. Oysa toplardamarda böyle bir tazyik yoktur. Çok meraklıysanız başka bir bilgi: atardamar kanı parlak kırmızı iken toplardamar kanı daha koyu renklidir. Aslında bu bilgiler çok önemli değildir. Önemli olan kanama varsa en kısa zamanda vücuttaki miktarın azalmaması için kanayan damara baskı yapılarak kanamanın durdurulmasıdır.
Kanamanın belirtilerine geçmeden kanın ne işe yaradığını bir hatırlayalım:
Kan başımızdaki saç telinden ayak parmağımızdaki tırnağımıza kadar vücudumuzdaki bütün hücrelere gider. Bu hücrelere şeker, oksijen, ve diğer gerekli elementleri taşır. Getirdiklerini hücreye bırakırken hücreden çıkarken atıkları alırlar; yani hücreye girerken atardamardır çıktığında ise toplardamar olur. Bir hücreye kan gitmezse hücre bir süre sonra ölür. Oksijenin ve şekerin en çok ihtiyaç duyulduğu organ beyindir. Hatırlarsanız 5 dakika oksijen olmazsa beynin çalışması aksıyor 10 dakika sonra ise beyin hücresi ölmeye başlıyordu. Demek ki beyin hücreleri sadece oksijensiz kaldığında ölmüyor, oksijeni ve şekeri taşıyan kan olmazsa beyin yine ölüyor. Patlak bir boru nasıl depodaki suyu saatler içinde boşaltırsa, kanama da vücuttaki kanın boşalmasına neden olur. Azalan her miktar önce beyni, kalbi sonra böbrekleri iflas ettirir. O halde bir kanama varsa ilk hedefimiz akan kanın durmasını sağlamak olmalıdır.
DİKKAT: Hemofili denilen kanı pıhtılaşmayan kişilerde kanamayı durdurmak ve en kısa zamanda hastaneye götürmek sağlıklı bir insandan daha önemlidir. Ne yaparsanız yapın kanamayı durduramazsınız. Hastane tedavisi şarttır.
KANAMA BELİRTİLERİ:
Vücudumuzdaki kan azaldıkça kalbimiz hızlı çarpmaya başlar, amacı beyni kansız bırakmamaktır. Nefes alış verişimiz hızlanır, çünkü pompalanan kan miktarı kanama nedeniyle azaldığından beyne yeterli oksijen sağlamak için akciğerler hızlı çalışmaya başlar.
Derimizin-dudaklarımızın-tırnaklarımızın hafif kırmızımsı rengini veren deri altındaki damarlarda dolaşan kandır. Kanama arttığında beyin kendini beslemek için derideki kanı içeri doğru çeker, derideki damarlarda dolaşan kan azalır, bu durumda ilk önce dudakların rengi soluklaşmaya/morarmaya başlar, kanama devam ederse tırnaklarda, daha sonra kulak memesi ve burun ucunda morarma başlar. Deri azalan kan dolaşımı nedeniyle soğur, kişi üşümeye başlar. Kanama artar ve beyin çok etkilenirse kişinin bilinci bozulmaya başlar daha sonra da bilinç kaybı olur.
Bu belirtiler kanayan damarın cinsi ve çapına göre birkaç dakikada da ortaya çıkabildiği gibi birkaç saat sonra da görülebilir… Kan kaybı yavaşsa belirtiler de yavaş yavaş belirir. Çünkü kalp ve beyin belirli miktara kadar kansız kalmaya tahammül gösterebilir ve dengesini korur, tahammül sınırı aşıldığında ise artık iflas ederler; sırasıyla şok, koma ve ölüm gelişir. Eğer kanama kısa sürede (birkaç dakikada) büyük miktarda olursa (vücuttaki kanın %10 ndan fazlası) beyin ve kalp bu ani kayba tahammül edemez yani yavaş kanamadaki dengeleme sistemlerini devreye sokamaz ve şok oluşur.
Eğer ciddi bir kaza sonucu oluşan iç ya da dış kanama söz konusuysa şok gelişir: belirtilerin tümü bir anda görülür.
Sanırım buraya kadar anlattıklarımla, kanamayı durdurmanın ne kadar önemli olduğunu ifade edebilmişimdir. Şimdi gelelim kanamanın nasıl durdurulması gerektiğini anlatan klasik bilgilere:
1. Kanayan damarın üzerine bastırmak
2. Basınçlı sargı uygulamak
3. Yükseğe kaldırmak
4. Turnike uygulamak
5. Atellemek/kırık kemiği desteklemek
1. KANAYAN DAMARIN ÜZERİNE BASTIRMAK
Yandaki çizimde de görüldüğü gibi kanayan damarın üzerine bastırdığınızda (delik hortumdan ya da borudan akan suyu durdurur gibi) kanamayı durdurabiliriz. Biz damarın üzerinden bastırırken damarın uçlarında kandaki pıhtılaşma askerleri göreve başlar ve pıhtı oluşturarak kanın akmasını engeller.
Kanayan damara durumu uygunsa yaralanan kişi kendisi bastırabilir.
DİKKAT: Eğer yaralı kendisi bastıracak durumda değilse siz yardımcı olacaksanız ve elinizde açık yara, taze kabuk bağlamış yara ya da çizik varsa mümkün olduğunca yaralının kanına dokunmayacak şekilde bastırın (karşımızdaki kişide kanla bulaşan bir hastalık ihtimaline karşı). Bunun için: 1) yaralının giysisinden yararlanabilirsiniz; ceketin/gömleğin/pantolonun/kravatın/atkının/fanilanın ucuyla bastırabilirsiniz, 2) her yerde plastik torba ve poşet bulunur; bunu elinize geçirerek bastırabilirsiniz, 3) ilkyardım çantanızda eldiven varsa onu giyerek bastırabilirsiniz.
2. BASINÇLI SARGI UYGULAMAK
Yaralıya daha fazla yardımcı olmak ve zamandan kazanmak için elimizle bastırmanın yerini tutacak bir yöntemdir. Kanayan damara basınç yapacak ve yarayı kapatacak bir sargı yapılır. Elbette ki bu sargı baş, kol ve bacaklardaki kanamalarda uygulanabilir. Vücuttaki kanamada ne yazık ki elle basınç yapmaya devam etmek zorundasınız.
DİKKAT:
1) Kanayan yaraya kesinlikle pamuk koymayın! Gazlı bezi yaranın üzerine koyduktan sonra üzerine gazlı bezin arasına pamuk koyarak sarın. Gazlı beze ve sargı bezine ulaşma imkanınız yoksa en iyi yara kapatma malzemesi yaralının kendi fanilası/gömleği vs dir. Kravat, şal, eşarp ise en güzel sargı malzemesidir.
2)Kanama fazlaysa ve sargıdan dışarı çıkarsa üzerine ikinci bir malzeme koyun. Sakın ola ki bir önceki gazlı bezi/yarayı kapattığınız malzemeyi atmayın. Çünkü onu kaldırırken oluşmuş pıhtıyı da kaldırır kanamayı artırırsınız.
3. YÜKSEĞE KALDIRMAK
Bu adım yalnız başına kanama durdurmaz!!! Baskı ya da sargı uygulanmış kanamada kanamayı durdurmaya yardımcı olur.
İlkyardım eğitimlerinde en kızdığım bilgilerden biri yakındaki atardamara baskı uygulamak, ikincisi ise kolu tavana değecek gibi yükseğe kaldırmaktır. O nedenle bunları anlatmam.
Yükseğe kaldırmanın mantığı: elinizde bir kanama varsa ve elinizi aşağı doğru sarkıtırsanız, kalp kendi seviyesinden aşağı doğru yer çekimi nedeniyle daha güçlü pompaladığı için kanama artar. O nedenle kanayan bölge kalp seviyesinden aşağıda olmamalıdır. Kollar ve baş için bu kolay ama vücuttaki ve bacaktaki kanamada ne olacak onu hiç söylemezler. Üstelik kanayan/yaralı kol tavana değecekmiş gibi kaldırıldığında yorulup daha çok strese neden olacaktır. O halde ne yapmalıyız?
Çok basit, tek kural: kanayan bölge kalp seviyesinden aşağıda olmamalıdır. Baştaki kanamalı yarada bilinci yerindeyse kişi oturtulur. Elde/kolda ise dirsekten bükülüp boyna askı yapılarak kalp hizasında tutulması sağlanır. Eğer üst koldaysa kişi yatırılır ve kolun altına yastık konur. Vücuttaki kanamada kişi sırtüstü yatırılır (kanama sırtta ise, sırt üstü yattığında basınç oluşacağı için daha uygundur). Bacaklara gelince: üst bacaktaki kanamalarda kişinin sırt üstü yatması daha uygundur, ayak ve diz altında ise kişinin durumu iyiyse oturabilir ancak ayağını sarkıtmayıp (sandalye/tabure gibi bir destek üzerine) uzatmalıdır.
4. TURNİKE
Yine benim en nefret ettiğim bir uygulama. Ne yazık ki herkes tarafından bilinen ve zevkle kullanılan bir uygulama. Turnike kanamalarda kullanıldığı şekliyle boğma işlemidir.
Amaç, damarı, kemikle deri arasında sıkıştırarak kan akışını dolayısıyla kanamayı durdurmaktır. Sadece üst kol ve üst bacak kanamalarında uygulanabilir olduğundan insanlar turnike yapamayınca kol ve bacak dışındaki kanamaların durdurulması gerekmediği inancıyla yaralıya dokunmazlar ve yaralı kan kaybından ölür.
Turnike çok sakıncalı bir uygulamadır; çok fazla yaralı az sayıda ilkyardım yapacak kişi olduğunda, atardamar kanaması ve organ kopması söz konusuysa uygulanabilir. Onun dışında normal koşullarda UYGULANMAMALIDIR. Zaten en son seçenektir. Yani, önce baskı uygulanacak, basınçlı sargı yapılacak, kalp seviyesinden aşağıda tutulmayacak, halen kanama çok şiddetliyse (bu pek rastlanılan bir durum değildir) ve kolda/bacakta ise turnike uygulanacak. Oysa TV dizilerinde bir bakıyorsunuz ilk turnike uygulanıyor. Turnike ile ilgili ayrıntılı bilgiyi yaralanma konusu içinde yer alan organ kopmasında vereceğim. Kanamada bu kadar bilgi yeter.
5. KIRIK KEMİĞİ DESTEKLEMEK/ATELLEMEK
Bu bir kanama durdurma yöntemi değildir! Sadece kanamayı kontrol altına almayı sağlar.
Mantık: kırılan kemik uçları desteklenip hareketsiz kalmaları sağlanmazsa uçları çevresindeki damar, sinir ya da kasa zarar vererek kanamanın şiddetlenmesine yol açacaktır. Bunu önlemek için kırık olan yaralı bölgenin hareketi kısıtlanacak şekilde destek uygulanır.
KANAMA/YARALANMA NEDENİYLE KİŞİ ŞOKA GİRMİŞSE:
Yaralanma ya da kanama sonrasında kişinin kalbi hızlı atıyor, solunumu hızlı ve yüzeysel, cildi soluk – soğuk ve terli, halsiz, susuzluk hissi var, başı dönüyor, gözleri kararıyor, bulantı hissi var, bilinci gidip geliyor (adını hatırlamama, nerede olduğunu bilmeme, yakınlarını tanımama, saçma sapan konuşma gibi), gereksiz öfke, genel durumunun gittikçe kötüleşmesi, bilincin kapanması benzeri belirtilerden bazıları varsa şoktan söz edebiliriz. Bu durumda yapacaklarımız:
ŞOKTA İLKYARDIM
1. Engelleyen bir sorun olmadığı sürece yaralıyı sırt üstü yatırıyoruz.
2. Kanamasını durduran yukarıda bahsedilen önlemleri alıyoruz, yaralarını kapatıyoruz, kırık varsa destekleyerek hareketini kısıtlıyoruz.
3. Ayaklarını, resimdeki gibi, kalp seviyesinden aşağıda kalmayacak şekilde yükseğe kaldırıyoruz. Nedeni: bacaklardaki kanın kalbe dönmesini ve beyne daha fazla kan gitmesini sağlamaktır.
4. Üşümemesi için üzerini örtüyoruz(elbette hava sıcak değilse; sıcak havada mahremiyetine saygı göstererek ince bir çarşaf örtülebilir).
5. Bilinci yerindeyse ve susadığını söylüyorsa bir kağıt mendili/gazlı bezi ıslatarak dudaklarını ve dilini silin, hiç olmazsa susuzluk hissi azalır. Hiçbir şey yedirip içirmiyoruz, iki nedeni var: 1. Bilinci birden kapanırsa soluk yolu tıkanabilir, 2. hastaneye gittiğinde ameliyata alınması gerekebilir, ameliyat için midenin boş olması gerekir ki narkoz yapılabilsin(uyutulabilsin).
6. Solunumunu izleyin, soluk yolunu açık tutmak açısından önemli, kusarsa ya da ağzında kanma olursa yardımcı olmanız gerekebilir.
7. Böyle bir yaralı ile karşılaştığınızda hemen 112 yi aramayı/arattırmayı unutmayın, çünkü bu kişinin mutlaka hastane tedavisi görmesi gerekir.
HATIRLATMA:
a) Şoka girmek üzere veya şokta olan kişiye kesinlikle yiyecek ve içecek verilmez. Daha önceki konularda bahsetmiştim.
b) ŞOK ve KOMA arasındaki fark:
Şok, komadan önceki dönemdir. Eğer şoka girmek üzere olan kişiye doğru müdahale edilirse kurtarılma ve sekelsiz/bedende hasar olmadan yaşama şansı yüksektir. Şoka girdiğinde, hemen ve doğru müdahale edildiğinde kurtarılabilir ancak oluşan hasara göre sekel/hasar kalabilir. Eğer şoka müdahale edilmezse ya da başarısız olunursa kişi komaya girer. Komanın ne olduğuna daha önce kısaca değinmiştim.
BURUN KANAMASI
Kafatası kırığı, darbe sonucu oluşan yüz yaralanmaları, sinüzit, enfeksiyon, burun anomalisi, yüksek tansiyon, kanama bozuklukları gibi nedenlerle oluşabilir.
İlkyardım:
- Kişi dik oturtulur, başı hafif öne eğilir ve burun kanatlarından iki parmakla bastırılır.
- Burna, alna ve enseye soğuk ıslak bez konarak soğutma yoluyla damarların büzüşmesi dolayısıyla kanamanın daha çabuk durması sağlanabilir.
- Özellikle endişeli ve yüksek tansiyonlu kişilerin sakinleştirilmesi önemlidir.
5 dakika kadar bastırıldığı halde kanama durmazsa burun ucuna gazlı bez konup bastırmaya devam edilip kişi hastaneye ulaştırılmalıdır.
Biraz uzun oldu ama bunları bilmeniz gerektiğini düşünüyorum.
........................................................................................................................................................................................................................................
|