BİDATLER İbadetlere bir şey ilave etmek bid'attir, büyük günahtır. Dinimiz noksan değildir. Hâşâ Allahü teâlâ veya Peygamber efendimiz dinde bir şeyi eksik bırakmış da, daha iyisini biz mi yapacağız? İbadete bid'at karıştırmak, Allahü teâlânın dininde noksanlık bulmak, koyduğu hükümleri beğenmemek, dini değiştirmek olur.
Mesela akşam namazının farzını 3 rekat yerine, daha fazla ibadet etmek için, 4 rekat kılmak bid'attir. 3 yerine de geçmez, namaz hiç kabul olmaz. Tesbihleri 33 yerine, çok sevap olsun diye 40 defa veya daha fazla çekmek bid'at olur. Halbuki hiç tesbih çekilmeden gidilse günah olmaz.
Namazlardan sonra âyet-el-kürsi okunur, tesbihler çekilir ve dua edilir. Dua ederken salâten tüncina okunur. Âyet-el kürsinin okunduğu yerde salâten tüncinayı okumak sünneti değiştirmek olur, yani bid'attir. Peygamber efendimiz nasıl ibadet etmişse, mezhebimiz bunu nasıl bildirmişse, o şekilde ibadet edilir. “Şunu da yapalım, ötekini de ilave edelim” demek, dinde değişiklik olur. Hadis-i şerifte,(İbadetleri bizim gibi yapmayan bizden değildir) buyuruluyor. Hoparlörle ezan okumak iyi ise, Allahü teâlâ, Peygamberine ibadetin iyisini niye bildirmedi? Allah hoparlörü yaratmaktan âciz mi idi? Binlerce mucizesi görülen Sevgili Peygamberimiz bunu yapamaz mıydı? Yapmadığına göre, hoparlörü ibadete sokmak bid’at olur. Diğer bid’atlerden bazıları şunlardır İnce çoraba veya çıplak ayağa mesh etmek. (Dürer)
Kur'an-ı kerimi teganni ile okumak. (Bezzâziyye)
Namazı hoparlör ile kıldırmak. (Mezahibi erbea, Elmalılı tefsiri)
Sünnet ile farz namaz arasında dua etmek, tesbih çekmek, üç İhlas okumak. (İbni Âbidin)
Müezzinin tesbihlere komuta etmesi. Hutbeyi Türkçe olarak okumak.(El edille)
Namaz kılıp, duadan sonra şükür secdesi yapmak. (Dürr-ül Muhtar)
Namazlardan sonra imam ile, eli göğse koyarak selamlaşmak. (S. Ebediyye)
Camide her namazdan sonra müsafeha etmek. [Tokalaşmak] (Redd-ül Muhtar)
Estagfirullahel'azim ellezi... diye başlayan istigfarı müezzinin yüksek sesle okuması. (El İbda)
Vaazdan sonra, cenazede yüksek sesle dua etmek. (Mekâtib-i şerife)
Mezar taşı üzerine âyet-i kerime, şiir, methiye v.s. yazmak. (S. Ebediyye)
Aşûre günü aşûre pişirmeyi ibadet sanmak. (S.Ebediyye)
Bir kabirden başka bir yere nakledilirken tekrar cenaze namazı kılmak.(Hindiyye)
Eshab-ı kiramdan herhangi birini kötülemek. (Şerh-i Akâid)
Kadını bir defada üç talakla boşamak. (Mecmua-i Zühdiyye)
Cenazede yüksek sesle tekbir getirmek, ilâhi okumak. (Halebi)
Cenaze namazından sonra konuşma yapmak. (Zübdet-ül-makamât)
Ölü evinden helva vs. dağıtmak. Ölünün 3, 7, 40, 52 veya 53 üncü günlerini yapmak. (Tahtavi)
Kabir azabına inanmamak. (Akâid-i Şeybâniyye)
Yatırlara mum yakmak. Mezhepsiz olmak. (Tahtavi)
Zekeriya sofrası diye adak yapmak. (S.Ebediyye)
Bir kişinin bildirdiği hadislere inanmamak. (Tâtârhâniyye)
Mübarek gecelerde, minareler arasına mahya asmak. (Mirat-ül-haremeyn)
Hazret-i Mehdi geldiği zaman, (Bir zaman gelir ki, Sünnet, bid'at gibi çirkin görülür, bid'at ise sünnet gibi rağbet görür) hadis-i şerifinde bildirildiği gibi, bid'at işlemeye alışmış olan Medine’deki âlim, bid'ati güzel sanıp ibadet olarak yaptığı için Hazret-i Mehdi’nin bid’at aleyhindeki sözlerine şaşıp "Bu adam bizim dinimizi yok ediyor" diyecektir. Hazret-i Mehdi, bu mezhepsizi öldürecektir. (Mek. Rabbani)
Bazı Bidatler Cennette, Allahü teâlânın görüleceğine inanmamak, Gökte Allah var demek, Allah dede demek,
Hazret-i Ali’yi diğer üç halifeden üstün sanmak, Eshab-ı kirama veya fâsık Müslümanlara bile lanet etmek bid’attir.
Namaza başlarken yalnız dil ile niyet etmek bid'attir. Kalb ile niyet şarttır.
Kur'anı, zikirleri, tekbirleri müzikle veya ney çalarak okumak bid’attir, tasavvuf müziği de bid’attir.
Ücretle Kur’an okumak bid'attir.
Hutbenin ikinci kısmında, aşağı basamağa inmek, sonra tekrar yukarı basamağa çıkmak,
Mest üzerine mesh etmemek ve çıplak ayağa mesh etmek bid'attir.
Vaazdan sonra toplanarak yüksek sesle dua yapmak, Mübarek gecelerde, camilerde fazla ışık yakmak bid'attir.
Kısa sakal ile sünneti yerine getirdiğine inanmak, Büyük zatların ölüm yıldönümlerinde matem tutmak bid'attir.
Cenaze olduğunu bildirmek için, minarelerde salât okumak, Ölünün 40. ve 52. gecesini yapmak, Mezar taşlarına resim koymak, Fatiha ve methiye yazmak bid’attir.
Türbe veya camilerde tavaf eder gibi dönmek bid’attir.
Sünnet ile farz arasında konuşmamalı, dua, sure veya üç İhlâs okumamalıdır. Hele bu okumaları âdet hâline getirmek bid’attir. İbadetlere ilave yapmak, dini değiştirmek olur. Hadis-i şerifte,(İbadetleri bizim gibi yapmayan bizden değildir) buyuruluyor.(Mizan-ül kübra)
Peygamber efendimiz nasıl ibadet etmişse, mezhebimiz bunu nasıl bildirmişse, o şekilde ibadet edilir. (Şunu yapalım, ötekini ilâve edelim) veya, (Hocamız böyle yapıyordu. Biz de öyle yapalım) demek, dinde reform olur. Asla caiz olmaz.
Sünnet ile farz arasında bir şey okumanın sünneti iskat [iptal] edeceğiBahr-ür-raık’ta da yazılıdır.
Tefekkür Eder Sabahın sünnetini evinde kılıp, camiye gelen kimse, konuşmaz, sesli olarak bir şey okumaz. Dudağını kıpırdatmadan kalbinden kelime-i tevhid okuyabilir veya tefekkür eder. Eğer kazaya kalmış namazı varsa, kaza kılar. Kur’an-ı kerim okunuyorsa dinler.
Sabah namazının farzı ile sünneti arasında okunması bildirilen dualar vardır. Bu duaları sabah namazının sünnetinden önce veya farzdan sonra okumalıdır. Çünkü, İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: Sünnetten sonra yalnız, (Allahümme entesselam...... ikram) denir. Fazla bir şey okunursa, sünnet namazı, sünnet olan yerinde kılınmamış olur. Bazı âlimler, “Sünnet sakıt olur, tekrar kılınması lazım olur” buyurdu. Farzdan sonra olan sünneti (Allahümme entesselam....) dedikten sonra, daha fazla geciktirmek mekruh olur. Resulullah efendimiz, farzdan sonra, (Allahümme entesselam...)diyecek kadar oturup, hemen son sünnete başlardı. Hadis-i şeriflerde, namazlardan sonra okunmaları bildirilen “Evrâd” son sünnetlerden sonra okunur. Çünkü sünnet namazlar, farzların devamıdır. Son sünnetlerden sonra okumaya, farzdan sonra okumak denilir. (Resulullah farz namazdan sonra Tesbih, Tahmid, Tekbir ve Tehlil okurdu) demek, (Son sünnetlerden sonra okurdu) demektir. (Redd-ül Muhtar)
Bunlar, Hanefi mezhebine göredir. Şafii mezhebinde durum farklıdır. Herkes kendi mezhebine göre amel etmelidir. Mesela bir Hanefi, “Şafiiler imam arkasında Fatiha okuyor” diye Fatiha okursa, tahrimen mekruh işlemiş olur. Namazı iade etmesi vacip olur. Kutlu Doğum Haftası Bidat midir? Önce bid’a’nın ne olduğuna bakalım. Bid’a; sonradan çıkarılan şey demektir. İkiye ayrılır: bid’a-i hasene ve bid’a-i kabiha. Bid’a-i hasene; aslı dinde mevcut olup zamanı, mekanı, şekli sonradan tayin edilen şeylerdir. Bizin camilerde namazdan sonra topluca tesbih çekip dua etmemiz gibi. Dinimizde 33 sübhannellah, 33 elhamdülillah, 33 Allahuekber demek vardır. Ancak namazın arkasından, cemaatin topluca çekmesi yoktur. İşte bunun için buna bid’a denirse de bid’a-i hasenedir. Bid’a-i kabiha ise; bu dahi iki çeşittir. Birincisi, dine hizmet maksadı ile icad edilen bid’a’lardır. Bu gün ülkemizde en yaygın olan bid’a şeklidir. Dine hizmet maksadı ile dinimizin yasakladığı bir çok şey yapılmaktadır. İkincisi, dini yok etmek maksadı ile din düşmanları tarafından çıkarılan bid’a’lardır. Evlenme, boşanma, mirasın paylaşımı, hangi suça ne ceza verileceği gibi konularda Avrupa’dan getirilen kanunların tatbik edilmesi, İslamî tesettürün kaldırılıp Avrupaî giyim tarzına geçilmesi, evlenme çağındaki kız ve erkek öğrencilerin aynı sınıflarda ders görmesi gibi. Bu açıdan bakıldığında ülkemizi bid’a’lar kaplamış durumda. Bizim çocukluğumuzda ve gençliğimizde “kutlu doğum haftası” diye bir şey yoktu. Son yıllarda nasıl olduysa bir “ kutlu doğum haftası” çıkardılar. Bu meselenin -aslı, esası nedir?- araştırıp-öğrenmek ve siz değerli okuyucularıma aktarmak için müftülüğe gittim. Yetkililer bu konuda bazı bilgiler vermekle beraber daha fazla bilgi edinebilmem için internetteki “diyanet” sitesini ziyaret edebileceğimi söylediler. Biliyorsunuz ve her müslüman da bilir ki; bizim dinimiz vahiy dinidir ve 1400 sene önce gelmiş ve hükümleri tatbik edile edile bu güne kadar gelinmiştir. Peygamberimiz s.a.v.’in doğumunun Rebiülevvel ayının on ikinci gecesi olduğu çoluk çocuk her müslüman tarafından bilinir ve bu gece Mevlüt Kandili olarak Alem-i İslam’da bütün müslümanlar tarafından kutlanır. Camiler dolup taşar, mevlütler okunur, dualar edilir ve herkes yapabildiği kadar namaz kılar, zikir yapar, dua eder, istiğfar eder ve hakeza, bunun gibi ibadetlerle geceyi geçirir ve tutabilirse ertesi günü de oruç tutar. Nitekim bu sene de Rebiülevvel ayının on ikinci gecesi, geçen pazarı pazartesiye bağlayan gece, Mevlüt Kandili olarak bütün müslümanlar tarafından bu şekilde kutlanmıştır. Dinimizdeki en küçük bir adaptan -mesela tırnağımızı nasıl keseceğimizden- nasıl yatacağımıza kadar bütün meseleleri bizzat peygamberimiz s.a.v. tarafından tesbit edilmiş ve öğretilmiştir. Bunun için dinimizdeki en küçük bir adabı bile beğenmeyip, değiştirmeye kalkmak mümkün olmadığı gibi, dinimiz her cihetle kemâlde ve mükemmel olduğu ayet ile sabit olduğundan, yeni şeyler icad edip içine sokulmasına da ihtiyacı yoktur. Bu yeni şeyler bid’a olup “ küllü bid’atin finnar” (bütün bid’atler ateştedir) hadis-i şerifi ile de şiddetle red edilmiştir. Bu bid’atleri icad edenlerin ve onlarla amel edenlerin namazlarının, oruçlarının, haclarının, cihadlarının ve tevbelerinin kabul edilmiyeceği hadis-i şerif ile bildirilmiştir. Ta ki bu bid’atı terk edinceye kadar. Şimdi,1989 yılında diyanet vakfı yetkilileri oturmuşlar, hesap etmişler ve 571 yılında Peygamberimiz s.a.v.’in doğduğu günün 20 nisan olduğunu tesbit etmişler. Ve bundan böyle her yıl 20 nisanın içinde bulunduğu haftanın “Kutlu Doğum Haftası” olarak kutlanmasına karar vermişler. Ve ilk defa bu haftayı 1989 yılında Ankara’da kutlamışlar. Ve o günden beri 20 nisan’ın içinde bulunduğu hafta da çeşitli etkinlikler düzenlenmekte ve müslümanların da bu etkinliklere iştirak etmesi için gayret sarf edilmektedir. Bunları ben söylemiyorum. İnternetteki diyanet sayfasından sizlerde okuyabilirsiniz. Zaten sadece Türkiye’de ve Diyanet teşkilatının bulunduğu bazı Avrupa ülkelerinde kutlanmaktadır. Şimdi kesin olarak bileceğimiz şudur;
Birincisi, bu kutlu doğum haftası1989 yılında diyanet vakfı yetkilileri tarafından icad edilmiştir.
İkincisi on yedi senedir sadece Türkiye’de kutlanan bu haftanın Ayet ve hadislerle hiçbir ilgisi yoktur.
Üçüncüsü,Aslı kitap ve sünnete dayanmadığı için “bid’a-i kabihadır”.
Dördüncüsü, böyle hafta kutlamaları Avrupa kültüründen geldiğinden ve dinimiz ise Yahudi ve Hristiyanlara benzemeyi yasak ettiğinden bu da red edilir.
Beşincisi, Türkiye dışındaki hiçbir İslam ülkesinde kutlanmamaktadır.
Altıncısı, haftanın kendisi bid’a olduğu gibi etkinlikleri de bid’attir. Zira, Mevlüt Kandili camilerde, namaz kılarak, dua ederek,mevlüt okuyarak, Kur’an okuyarak ve çeşitli ibadetlerle ihya edildiği halde; kutlu doğum haftası düğün salonlarında, panellerle, tasavvuf müziği konserleri ile, orotaryo, skeç, fıkra, resim, şiir vs. yarışmaları ile kutlanmaktadır. Kutlu doğum haftası etkinlikleri ile ilgili dağıtılan broşürlere bakabilirsiniz. Öyleyse siz de inceleyin, bakın; göreceksiniz ki Alem-islam böyle bir haftaya zerre kadar itibar etmemiştir. Peygamberimiz s.a.v.’in doğum günü güneş takvimine göre 20 nisan’a geliyormuş diye 20 nisan’ın gecesini ibadetle, gündüzünü oruçla geçiren hiçbir kimse yoktur. Ve bu yeni icad ile Peygamberimiz s.a.v.’in yılda iki kez doğum gününü kutlamak gibi abes bir durum da ortaya çıkmaktadır. Hulasa, bu haftayı neresinden incelersek inceleyelim yanlış olduğu görülmektedir. Her kim insafla incelese o dahi aynı gerçeği görecektir. Madem öyledir; gelin alimlerimiz, hocalarımız, dinimizi az çok bilenler hep beraber el ele verelim ve bu bid’ayı kaldıralım. GönderenSelahattin 26 Ocak 2011 Çarşamba