SİTE SAYFALARI
ANA SAYFA
SINIF OYUNLARI
ÇOCUK OYUNLARI
EĞİTİCİ OYUNLAR
4 İŞLEM OYUNLARI
EĞİTİM DÖKÜMANLARI
CANLI SATRANÇ OYNA
ZİYARETÇİ DEFTERİ
EĞİTSEL OYUNLAR
HALK OYUNLARI
ONLİNE TESTLER 1
ONLİNE TESTLER 2
ONLİNE TESTLER 3
TV RADYO MÜZİK
FAYDALI LİNKLER
FAYDALI BİLGİLER
ÇOCUK ŞARKILARI
OKUL ŞARKILARI
TGRT BELGESEL
İSLAM İLMİHALİ
HADİSLER - SÖZLER
TEMEL DİNİ BİLGİLER
ONLİNE KUR'AN DİNLE 1
KUR'AN-I KERİM MEALİ
NAMAZ KILMAYANLAR
KUR'AN MUCİZELERİ
NAMAZ VAKİTLERİ
ESMA-ÜL HÜSNA
ANİMASYONLAR
ETKİNLİKLER 1-5
DİLBİLGİSİ - İMLA
ÖĞRETMENLER İÇİN
İNGİLİZCE SINAVLAR
COĞRAFİ BÖLGELERİMİZ
İNGİLİZCE ŞARKILAR
SUNULAR VİDEOLAR
SAĞLIK İLKYARDIM
TRAFİK DEPREM
SESLİ MASALLAR
=> SOSYAL ZENGİNLİKLERİMİZ
=> BİLGELİK HİKAYELERİ
=> EĞİTİCİ ÖYKÜLER
=> GÖRÜNTÜLÜ MASALLAR
=> OSMAN GAZİ'YE ÖĞÜTLER
=> İSLAMİ HİKAYELER 2
=> HİKAYELER - MASALLAR 1
=> HİKAYELER - MASALLAR 2
=> HİKAYELER - MASALLAR 3
=> HİKAYELER - MASALLAR 4
=> HİKAYELER - MASALLAR 5
=> HİKAYELER - MASALLAR 6
=> HİKAYELER - MASALLAR 7
=> HİKAYELER - MASALLAR 8
=> HİKAYELER - MASALLAR 9
=> HİKAYELER - MASALLAR 10
=> HİKAYELER MASALLAR 11
=> GÜMÜŞ GÖZLÜ DEV
=> KELOĞLAN VE SİHİRLİ TAS
=> HERKES ASLINA ÇEKER
=> MAVİ FENER
=> AMAN BENİ ACELE ÇİNE GÖNDER
=> BAŞINI VERMEYEN ŞEHİT
BİLGİ DAMLALARI
LOZAN ANTLAŞMASI
KOMİK BİLMECELER
BELİRLİ GÜNLER
100 TEMEL ESER
SINIFIM-OYUNLAR
TRAFİK İŞARETLERİ
OKULUM KIZILCASÖĞÜT
DERS SİMİLASYONLARI
KARNE GÖRÜŞLERİ
PRATİK BİLGİLER
ÇİZGİ FİLM TV
BİLİM ADAMLARI
FLASH UYGULAMALAR
SAAT GÜNÜN SÖZÜ
FİLM SAHNELERİ
HİKAYELER - MASALLAR 6

İNSAN VE DÜNYA

  Adam,bir haftanın yorgunluğundan sonra Pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü. 

Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi sonra düşündü:

 -Ohh be kurtuldum en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez.

         Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve “baba haritayı düzelttim,artık sinemaya gidebiliriz”dedi.

Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hala hayretler içindeydi ve bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuk şu cevabı verdi:

 - Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı.

  İNSANI DÜZELTTİĞİM ZAMAN

DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞTİ.

İşte hayat hikayem...

Bir ilkbahar sabahıydı. 
Güneş, pırıl pırıl altın ışıklarını 
yer yüzüne yolluyordu. 
Bu ışınları gören kozalardan 
o sabah beyaz bir kelebek çıktı. 
Çok büyük ve tül gibi ince 
bembeyaz kanatları vardı. 
Birden kendini bir bahçenin 
çiçekleri arasında buldu. 
Önce keşif uçuşuna çıkıp 
bahçeyi dolaştı. 
Sonra dinlenmek için 
kırmızı bir güle kondu. 
Dinlenirken, kanatlarını 
dikleştirip birleştirmisti. 
Etrafına baktı. 
Doyasıya yeşilliğe daldı 
saatlerce seyretti...
Dinlenmişti. 
Şimdi dolaşma vaktiydi, 
yaşamalıydı, önünde uzun zamanı vardı.
Ağaçlara uçtu. Çiçeklere kondu. 
Mutluydu, özgürdü. 
Herkes ona bakıp "ne güzel" diyordu. 
Akşama kadar çiçekten çiçeğe, 
daldan dala uçup durdu. 
Güneş batarken 
bir garip his kapladı içini, 
artık öğrenmişti. 
Sadece bir günlük olan ömrü bitmişti.
Son bir kez etrafına baktı. 
Batan güneşe daldı. 
Ve bi daha hiiiiç uyanmadı...

BİR KARDELEN MASALI...

Bir varmış bir yokmuş ,uzak ülkelerin birinde, dağların doruklarında güzeller güzeli Dağ Fulyası yaşarmış.
Baharın ilk belirtileriyle uzun kar uykusundan uyanır, 
güneş sıcaklığını iyice hissettirmeye başladığı günlerde tomurcuklanır, yaz boyunca da çiçekleriyle çevresine binbir 
renkler saçar, kokusu ile, güzelliği ile, güzelliğinden çok o 
mahçup saf duruşu ile herkesi kendine hayran bırakırmış. 

Doğa ananın da en sevgili yavrusu, herşeylerden sakınıp 
gözettiği en nadide çiçeği imiş bu Dağ Fulyası. En yakın 
arkadaşı Nergis'le sıcak yaz günleri boyunca gülüşürler, 
oynaşırlar, bütün doğayı neşeyle donatırlarmış. Fulyacık 
Nergis'ini çok sever bir dediğini iki etmezmiş. Elinden 
gelse tüm dünyasını Nergis'le paylaşmak istermiş. 

Nergis'te çok güzelmiş ama Fulya'nın saflığına karşı son derece 
kurnaz, işveli, cilveli, bir kızmış. Fulya'yı çok sever, onunla 
arkadaşlığını sürdürmek için kendini ona benzetmeye çalışır, 
ama içten içe de Fulya'nın herkes tarafından sevilmesine 
tahammül edemez, herkes kendini daha çok sevsin istermiş. 

Fulya'nın tüm çiçekleri sabırla dinleyip, hepsine yardım etmek istemesine, herkese çözüm getirmeye çalışmasına hayret edermiş. 
Çünkü, Nergis çiçek için doğadaki en önemli şey kendisiymiş, 
kendi duyguları kendi düşünceleri , herkesin, herşeyin üstünde 
imiş. Fakat Fulya'ya özel bir değer verir, onun hayranı olduğu 
saflığını korumak için olası tüm kötülüklerden sakınmak istermiş. 

Fulya ise hep tebessümle karşılarmış Nergis'i zira, Doğa 
annesinin de aynı koruyucu kollayıcı davranışlarına alışık 
olduğu için Nergis'e ayrıca çok güvenir, inanırmış. 
Bu arada aşağılarda , dağların, vadilerin ötesindeki
ovalarda ise Bahar Rüzgârı yaşarmış...

Bu rüzgârın en sevdiği iş, ovanın tüm çiçeklerine gezip 
gördüğü yerleri anlatarak onlara yeni heyecanlar, yeni 
ufuklar göstermek ve onların hayranlığını, sevgisini
kazanmakmış. Birbirinden değişik ilginç öykülerle 
çiçeklerin gönlünü çelip en masum görüntüsünü takınır
en hoş sesiyle onlara birbirinden güzel şarkılar söyler,
eğlendirirmiş. Çiçekler kendilerinden geçip, hayranlıkla
onu dinlerken, o fark ettirmeden çiçek tozlarını alıp
koynunda gizlediği kutusuna atarmış. 

Bahar Rüzgârı, bu çiçek tozlarını karıştırıp bir gün kendine en 
güzel kokulu, en güzel renkli çiçeğini oluşturacağını hayal eder
yüreği bu hoş beklentiyle çarparmış. Fakat aldığı her çiçek 
tozundan sonra yine bir eksiklik hissedip daha güzel, daha ışıltılı,
binbir renkli, çok daha güzel kokulu çiçekler aramaya çıkarmış. 

Rüzgâr, bir gün yine bu amaçla ovadan ayrılıp vadiye doğru yola 
çıkmış. Vadiye geldiğinde birden çok farklı bir çiçek kokusu 
hissetmiş, etrafına bakınmış ama görememiş.Çünkü koku
yukarılardan geliyormuş. Başını kaldırıp dağa doğru bakmış. 
Tepelere yaklaştıkça kokular daha da yoğunlaşırken içlerinden 
ayırt edici bir koku tatlı tatlı başını döndürüyor, onu daha 
yukarılara çekiyormuş. Sonunda onu görmüş. İlk önce 
heyecandan yanına yaklaşamayıp uzaktan seyre dalmış. 

Fulya çiçek olacaklardan habersiz pervasızca çevresindeki 
arkadaşlarıyla şakalaşıyor, çocuklar gibi neşeli kahkahalar 
atıyor, gülerken gözlerinin içi gülüyormuş. Rüzgâr nasıl olup 
da bugüne kadar çevresine eşsiz ışıltılar saçan bu çiçeğin 
varlığından habersiz yaşadığına hayret etmiş. Hemen harekete 
geçmeye karar verip hafif hafif Fulya'nın etrafında esmeye
başlamış. Bir yandan da bildiği en güzel şarkıları söylüyormuş. 
Fulya bu beklenmedik hoş esintiyi heyecanla karşılamış, kendine 
yeni ve çok farklı bir arkadaş edineceğini hissetmiş. Çünkü 
arkadaşı Dağ Rüzgârının keskin esintisine karşı Bahar Rüzgârı 
tatlı bir meltem edasıyla yapraklarını okşuyor, yıpratmadan 
dinlendiriyormuş. Güzeller güzeli çiçek, rüzgârın coşkulu, tutkulu 
heyecanlı sesini büyük bir hoşnutlukla dinlemeye koyulmuş...

Rüzgar, Fulya'ya ovadaki güzellikleri, gezip gördüğü yerlerde
duyup işittiği ve yaşadığı ilginç hikayelerini anlatırken
onun da başını döndürüp çiçek tozlarını alacağı anı hayal
ediyor ve yüreği bu anın heyecanı ile deli gibi çarpıyormuş. 
Fakat kendindeki bu yeni duygulara kendide şaşırıyor, 
Fulya çiçeğin tüm dünyasını merak ediyor, daha yakından
tanımak için çırpınıyormuş. Bu nedenle çiçek tozlarını almak 
için biraz daha sabredip Fulya ile arkadaş olmaya karar vermiş. 

Rüzgâr, Fulya çiçeğin dünyasına girdikçe hayranlığı daha da
büyümüş, onunla konuşmak, onun fikirlerini duymak, kendini dinlerken hüzünlü hikayelerde hemen buğulanıveren gözlerine 
dalıp gitmek, neşeli hikayelerde kahkahalarına karşılık 
vermek Rüzgarda tutkuya dönüşmüş. 

Fulya'nın kokusu renklerindeki saflık, konuşmalarında
kendini hissettiren bilgeliğini, çocuksu ifade tarzı, hele
sesindeki o içine işleyen ince tını bugüne kadar hiçbir çiçekte rastlayamadığı özelliklermiş. Fulya ise dinlediği o harika hikayelerle, kendini dünyanın her yerine götürdüğüne inandığı
bu yeni arkadaşı yüzünden tüm arkadaşlarını ihmal etmeye başlamış. Zamanını hep Rüzgarla beraber geçirmek istiyormuş.
Zira Rüzgâr öyle güzel konuşuyor ve o kadar çok şey biliyormuş 
ki, Fulya'nın dünyası yepyeni renklerle bezeniyormuş. 

Günler geceler boyu birlikte konuşmuşlar, gülmüşler, 
ağlamışlar. Bahar Rüzgârı Fulya'nın bütün güvenini kazanmış. Fulya bu arada Nergis'i ihmal etmemeye çalışıyor onada 
rüzgâr'ın anlattıklarını anlatıyor ve ikisini tanıştırırsa birlikte 
harika bir dünya kuracaklarını çok eğleneceklerini söylüyormuş. Nergis, Fulya'yı ilk kez bu kadar heyecanlı görüyor ve onu
bu kadar etkileyen birini çok merak ediyormuş. 

Rüzgâr ise çiçek tozlarını aldığı takdirde Fulya'nın
arkadaşlığını kaybedeceğini bildiğinden bu çok istediği, 
beklediği anı sürekli erteliyormuş. Fakat aklında da
yaratacağı o muhteşem çiçek olduğundan dağdaki diğer 
çiçeklerle arkadaşlık kurup, onlarada aynı hikayeleri, aynı 
şarkıları anlatarak başlarını döndürüyor ve çiçek tozlarını
alıp saklıyormuş. Bir gün Fulya, Rüzgâr'ın tüm yaptıklarını görmüş. Fakat çiçek tozlarını saklamasını anlayamamış. 
Zira çiçek tozları, çiçekler için hayati önem taşıyormuş.

Tüm çiçek arkadaşlarının ertesi baharlarda yeniden canlanıp gün 
ışığına kavuşmaları için bu tozların yeniden toprağa düşmesi 
gerekiyormuş. Oysa rüzgâr onları kendine saklayarak çiçeklerin 
ömürlerini sona erdiriyormuş. Fulya çok üzülmüş, onun derin 
düşünceli hali Doğa annesini de endişelendirmiş. Bu arada Fulya, 
istemeyerek Bahar Rüzgârı'nı Nergis'lede tanıştırmış. Ama Nergis'in
çok akıllı olduğunu ve Rüzgâr'ın büyüsüne kapılmayacağını 
düşünüyormuş. Oysa Rüzgâr, Nergis'in ışıltılı renklerini öyle bir 
övgülerle anlatmaya başlamış ki.. Hele Rüzgâr'ın şarkılarında ki,
o heyecanlı sesi duyunca Nergis de tüm diğer çiçekler gibi 
büyülenmiş ve çiçek tozlarının gitttiğinin farkına bile varmamış. 

Fulya büyük bir korku ve üzüntü ile olanları izliyormuş.
Hemen evine dönüp Rüzgâr'a, evinin tüm kapı ve 
pencerelerini sıkı sıkıya kapatmış. Rüzgâr, Fulya'nın olanları gördüğünden habersiz, kendinden emin bir şekilde büyük 
bir kibir ve iki yüzlülükle Fulya'nın evinin önüne gelmiş. Her zamanki gibi Ona ne eşsiz bir çiçek olduğunu, kokusuyla onu büyülediğini, çok uzaklardan bu koku ile kendisini çekip
getirdiğini en etkileyici sesi ile söylemeye başlamış. 

Fulya çok büyük üzüntüler içinde perdenin arkasından sessizce Rüzgâr'ın anlattıklarını dinliyormuş. Rüzgâr, kapıların 
açılmayışına anlam verememiş. Tekrar Fulya'ya ne kadar 
çok değer verdiğini söyleyip en hüzünlü sesiyle ona şarkılar söylemeye devam etmiş. Fulya, gözyaşları içinde kapılarını 
açmadan Rüzgara her şeyi gördüğünü ve yaptıklarını çok 
yanlış bulduğunu, çiçeklerin yaşamlarının sürekliliği için
o tozlara ihtiyacı varken kendisinin büyük bir duyarsızlıkla,
herşeyi önceden planlayarak tozları çaldığını söylemiş. 

Rüzgâr, Fulya'nın tepkisini çocukça ve anlamsız bulmuş. 
O tozlara kendi mükemmel çiçeğini yaratmak için ihtiyacı olduğunu Fulya'ya anlatmaya çalışmış ama Fulya onun yaptıklarını asla anlayamayarak bencillikle suçlayınca
büyük bir kızgınlıkla oradan uzaklaşmış. Nergis ise 
olanlardan habersiz Rüzgârla arkadaşlığına devam 
ediyormuş. Rüzgâr kendi mükemmel çiçeği için sakladığı
tozları arasında Fulya'nın eksikliğini içinde duyarak, 
kutusunu açmış, bir daha ki bahara kendi muhteşem
çiçeğini oluşturmak amacıyla çiçek tozlarını toprağa
serpmek istediğinde birde ne görsün tozların hepsi 
kutunun içinde günlerce havasız kalmaktan 
bozulup küflenmemiş mi? 

Rüzgâr, her çiçek tozunun kendi doğal ortamı içinde sadece 
ait olduğu çiçek olarak yaşayabileceğini çok geç anlamış. 
Yinede büyük bir kibirle doğanın kanunlarına karşı geldiğini binlerce çiçeğe sonbaharı yaşattığını görmezden geliyor,
diğer yandan içinde Fulya'nın yokluğundan kaynaklanan
büyük bir boşlukla tüm hedef veamaçları 
tükenmiş bir şekilde avare esip duruyormuş...

Fulya, gördüklerine yaşadıklarına dayanamıyor büyük acılar çekiyormuş. Hele bir dahaki baharda hiçbir arkadaşının olamayacağını düşündükçe, Nergis'inin bile Rüzgâra 
kapılıp gittiğini görmek, onu kaybettiğini bilmek Fulya'nın 
büyük üzüntülerle hastalanmasına neden olmuş. 
O incecik zarif boynu bükülmüş, günden güne sararıp
solmuş. Doğa anne üzüntüsünden ne yapacağını bilemiyor 
en değerli yavrusunun gözünün önünde eriyip gitmesini, 
hastalıktan ölecek hale gelmesini önleyecek çareler arıyormuş. 
En sonunda aklına çok güzel bir fikir gelmiş. Hemen Dağ Fulyası'nın yanına gelerek, onun vaktinden çok 
önce uyumaya başlaması gerektiğini söylemiş. 

Fulya çiçek derin üzüntülerle minicik yüreği çok yorgun olduğundan henüz daha bahar aylarında olmasına rağmen 
annesinin kollarında kolayca uyumuş.. Günler haftalar aylar boyunca hiç uyanmamış.. Böylece tüm yaz ve sonbahar aylarını uykuda geçiren Fulya bir gün kulağında Doğa annesinin 
tatlı mırıltılarını duyarak gözlerini açmış. Yüreğinin nedenini
henüz bilemediği büyük bir huzur ve mutluluk ile dolu 
olduğunu hissediyormuş. Gördüklerini anlamaya çalışıyor,
muazzam bir beyazlığın ortasında gözleri kamaşıyormuş.

Adeta tüm evren, bu güzel ve cesur çiçeğin yüreğini huzurla doldurmak istercesine büyük bir sessizlik içindeymiş. Karların Prensi ise büyük bir şaşkınlıkla kardan pelerinin altından 
adeta yüreğini delip çıkan bu çiçek karşısında nefesi tutulmuş, gözlerine inanamayarak bu güzel çiçeğin yaşama yeniden gülümsemesini izliyormuş. Hayatında ilk kez böylesine
güzel bir çiçekle karşılaşmış. Zaten zavallıcık hayatı boyunca
hiç çiçek bile göremiyormuş ki, kış boyunca doğadaki 
tüm canlılar kış uykusuna yatar, her yer derin bir sessizliğe gömülürmüş. Fulya da doğaya böylesine muazzam 
güzellikler veren ve büyük bir huzur içinde uyumasını
sağlayan karlar prensine mutlulukla gülümsüyormuş.

Tüm ruhu ve incecik zarif gövdesi ile sadece karlar prensine yönelmiş, gözleri sadece onu görsün, yüreği sadece on duysun istemiş. İşte; o günden beri tüm doğa, Dağ Fulyasına 
KARDELEN demeye başlamış. Zira, karları delip yeryüzüne çıkabilen tek çiçek Kardelen olmuş. Karların ve Karlar
Prensi'nin tek çiçeği ... Kardelenle Karlar prensi birbirlerine 
hiç beklemedikleri bir anda kavuşmanın sevinci ile 
sonsuza dek büyük bir mutlulukla yaşamışlar...

Servet Özkök - Aralık 1999 Maslak

..........................................................................................................................................................................................................

YÜKSEL UĞURLUOĞLU 03.10.2012
Açılır Menü

Google




Konu Anlatımları

Yazılı Soruları 4-8

HTML KODLARI

DİNİ BİLGİLER





İl İl Türkiye'miz

Matematik Testler

Rüya Tabirleri





OKUL ŞARKILARI

DUYURULAR - LİNKLER
Sayın ziyaretçiler
telif hakkı olan dosyaları lütfen sitemizin ziyaretçi defterine yazınız,dosyalar en kısa sürede siteden kaldırılacaktır.
Şarkıların yasal hak sahipleri talep ettikleri halde, sitesinde bulunan kendilerine ait parçalar derhal yayından kaldırılacaktır..
Linkler
Kızılcasöğüt İlkokulu
Kızılcasöğüt Ortaokulu
Said Alpsoy - Seçimler
3.Dünya Savaşı
Ziyaretçi Defteri
Okul Şarkıları
İlginç Bilgiler
İstiklal Marşı
Saygı Duruşu & İst. Marşı
TGRT FM YAYIN ARŞİVİ

TGRT BELGESEL & TV
HZ.MUHAMMED (SAV)......
ÇİVRİL'İN HAVA DURUMU
RESİMLERİM........ BORSA

BİLGİ YARIŞMASI 1......2..
ÇOCUKLAR İÇİN EĞLENCE.
MÜZİKSİZ İLAHİLER .........
TGRT FM DİNLE
...........................................................
Bugün 80 ziyaretçi (92 klik) burdaydı !

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol